İdare ve Vergi Hukuku

İdare ve Vergi Hukuku

Türk hukuk düzeni özel hukuk ve kamu hukuku olarak ikili bir yapıdadır. Özel hukuk kişiler arası medeni ilişkiler ve ceza hukukunu ifade ederken; idare ve vergi hukukunda uyuşmazlıkların bir tarafı devlet veya bir başka kamu tüzel kişisidir. Kişilerin devletle veya kamu kurumlarıyla olan ilişkilerinden devletin üstün kamu gücü kullanarak yaptığı işlem ve eylemlere idare ve vergi hukuku kuralları uygulanır. Türk hukukunda idare hukuku içtihatlarla gelişir ve kodifiye edilmemiştir. Bu nedenle pek çok farklı kanun, yönetmelik, tebliğ ve kararname aynı anda yürürlüktedir. Bu konuda uzman olmayan bir kişinin idari davalar ve vergi davaları konusunda başarılı olma ihtimali düşüktür.

Solmaz Hukuk & Danışmanlık ofisinin kadrosunda idare ve vergi hukuku alanında tecrübeli ve master derecesi almış uzman hukukçuları bulunmaktadır.

İdarenin eylem ve işlemlerine karşı açılacak iptal davaları, idari eylem ve işlemler nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tam yargı davaları yoluyla tazmini, ihale hukuku, imar hukuku, vergi hukuku, gümrük hukuku, imtiyaz sözleşmeleri, rekabet hukuku, özelleştirme işlemleri gibi pek çok alanda ihtiyaç duyacağınız hukuki desteği sunabilecek donanım ve tecrübeye sahip bir ekiple hizmetinizdeyiz.

  • İhale hukukuna ilişkin ihtilaflar ve ihale davalara, ihalelerle ilgili iptal, şikayet, itirazen şikayet başvurularının yapılması
  • Özelleştirme işlemleri
  • İdari işlemlerle ilgili evrakların düzenlenmesi ve denetlenmesi
  • Kamu ihale şartnamelerinin hazırlanması ve denetlenmesi
  • İdari sözleşmelerin hazırlanması, yorumlanması ve denetlenmesi
  • Kamu ihalelerine katılım
  • Şirketlerin vergi mevzuatı çerçevesinde denetlenmesi, aksaklıkların düzeltilmesi
  • Vergi beyannamelerinin verilmesinde danışmanlık ve hukuki destek, yasal zeminde vergiden kaçınma yöntemleri
  • Yanlış veya eksik gelir beyanları, hatalı indirimiler ve benzeri her türlü vergi uyuşmazlığı
  • Vergi uyuşmazlıklarının idari aşamada uzlaşma yoluyla çözümü
  • Vergi ziyaı, usulsüzlük ve özel usulsüzlük uyuşmazlıkları
  • Vergi cezalarında indirim
  • İzaha davet müessesesi
  • Vergi cezalarında pişmanlık ve ıslah kurumundan yararlanılması
  • Gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi
  • Vergi kolaylıkları, istisna ve muafiyetler konusunda danışmanlık hizmetleri
  • Belediyelerin imar ve iskân işlemlerine karşı gerekli itiraz yapılması ve ilgili hukuki prosedürün işletilmesi
  • İdarenin işlemlerinin iptali için açılan iptal davaları
  • İdari eylem ve işlemlerden kaynaklanan tazminat davaları
  • Yürütmenin durdurulması başvuruları
  • Hizmet kusuru, sosyal risk ilkesi nedeniyle sorumluluk, tehlike sorumluluğu, kamu külfetleri karşısında eşitlik gereği sorumluluk nedeniyle tazminat talepleri
  • Kamu görevlisinin kişisel kusuru nedeniyle tazminat talepleri
  • İmtiyaz sözleşmesi kaynaklı uyuşmazlıklar, emprevizyon, faith du prince
  • Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin mesleğe atanmasından başlayarak meslekte kaldıkları süredeki sicil, intibak ve diğer özlük haklarına ilişkin davalar
  • Disiplin hukuku, disiplin yargılaması, savunma verilmesi
  • Kamulaştırma işleminden doğan iptal ve adli yargıda görülen bedel uyuşmazlıkları
  • İmar hukuku, kentsel dönüşüm hukuku, toplu konut projeleri
  • Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun(6306) ve uygulaması

İdare hukuku kapsamında tarafımıza en sık sorulan soru ve kavramlar şöyledir:

İdari Nitelikte Olmasına Rağmen Adli Yargının Görev Alanına Giren Dava Konuları Nelerdir?

  • Tapu sicili ile ilgili davalar
  • Kadastro Kanunu’nun uygulanmasından kaynaklanan davalar
  • Orman Kanunu’nun uygulanmasından kaynaklanan davalar
  • Kamulaştırmadan kaynaklanan özel hukuk uyuşmazlıkları
  • Nüfus kayıtlarına ilişkin davalar
  • İcra ve İflas görevlilerinin kusurundan doğan tazminat davaları
  • İdari yaptırım kararları
  • Fikri haklarla ilgili davalar
  • Sosyal sigorta ve çalışma alanına ilişkin bazı davalar
  • İdarenin özel hukuk sözleşmesinden kaynaklanan davalar
  • Hizmet sözleşmesinden kaynaklanan davalar
  • Kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) nin özel hukuk alanındaki uygulamasından kaynaklı davalar
  • İdarenin kişilere karşı açtığı davalar
  • Kamu görevlilerine karşı açılan davalar
  • İdareye ait araçların yaptığı kazalardan doğan davalar
  • Fiili yol uyuşmazlıklarından kaynaklanan davalar

İdari Yargılamada Dava Türleri Nelerdir?

İdari yargılamada iptal ve tam yargı davası olmak üzere iki tür dava çeşidi bulunmaktadır. Bununla birlikte İdari Yargılama Usul Kanunu md.2 ise iptal ve tam yargı davasına ek olarak tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklardan bahsetmiştir.

Madde 2 İdari dava türleri şunlardır:

  1. a)İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
  2. b)İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
  3. c)Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan

her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.

İPTAL DAVALARI

İdari Yargıda İptal Davalarının Özellikleri Nelerdir?

İptal davası, idari işlem hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırılık halinde, hakkı ihlal edilenler tarafından açılan dava olarak tanımlanabilir. İptal davasının konusunu idari işlem oluşturmaktadır. İdari işleme karşı dava açılabilmesi için işlemin tek yanlı ve yürütülebilir nitelikte olması gereklidir. Diğer bir ifade ile icra edilebilir nitelikte olmayan idari işlemlere karşı, örneği görüş bildirme, danışma vasıflı idari işlemler iptal davası konusu edilemeyecektir.

İptal davası ile hukuka uygunluk değerlendirilmektedir. Buradan çıkan sonuç ise; idari yargı yerindelik denetimi yapamaz hususudur. İptal davası ile yalnızca işlemin iptali istenebilir, idari işlemden kaynaklı zararın tazmini talep edilemez. İptal davasının açılabilmesi için hakkın ihlal edilmiş olması yeterli kabul edilmektedir.

İptal Davasına Konu İşlemin Kesin Olması Ne Demektir?

İdarenin hukuki işleminin dava konusu edilebilmesi için, tam ve uygulamaya hazır hale gelmiş olması gereklidir. Kesinleşmemiş bir karara karşı iptal davası açılamaz. İdari işlemin tamamlanması; basit idari işlemde idari mercinin açıklamasıyla, karma işlemlerde; birden fazla makam ya da organın belli bir sıra takip ederek aynı yönde ve amaca yönelik irade açıklamasıyla gerçekleşir. Kollektif işlemlerde idari işlem birden fazla makamın aynı amaca yönelik aynı anda ve aynı yönde irade açıklaması ile tamamlanmış yani kesinleşmiş olmaktadır.

Kesinleşme hususu idari işlemin vasfına göre; ilan ya da tebliğ ile gerçekleşmektedir. İptal davası açma süresi ise bu tebliğ ya da ilan süresi dikkat alınarak hesaplanır.

İdari İşlemin İcrai Yani Yürütülebilir Olması Ne Demektir?

Bir idari işlemin iptal davasına konu olabilmesi için kesinleşmiş olmasının yanı sıra icrai yani yürütülebilir nitelikte olması gereklidir. İdarenin tek taraflı irade işleminin açıklayıcı, hazırlık işlemi, iç düzenleyici işlem gibi vasıflarda olması hallerinde ise; yürütülebilir şartı oluşmamış olduğundan dolayı iptal davasına konu edilemeyecektir.

İptal davasına konu işlemin ayrılabilir nitelikte olması ne demektir?

İdare almış olduğu kararlar ile kesin ve yürütülebilir işlem öncesinde bir takım seri kararlar alabilir bunların zincir işlem olarak da tabir edilebilir. Bu zincir halinde alınan kararların kesin ve icra olarak bölünmesi mümkün ise ayrı olarak iptal davasına konu edilebilir ancak önceki işlemler hazırlık evresi vasfında ve bölünemez nitelikte ise bu halde de; nihai karar hakkında iptal davası açılması mümkün olacaktır. Değerlendirmenin idari işlemin vasfına göre yapılması gereklidir.

İdari İşlemin Konusuz Kalması Ne Demektir?

İptal davasının açılmasından sonra; davaya konu idari işlemin işlemi yapan idare tarafından geri alınması veya üst makam tarafından geri alınması halinde iptal davası konusuz kalacaktır. Öte yandan idari işlemin kaldırılması ise geleceğe yönelik bir etki yaratacağından dolayı; açılmış bulunan iptal davası konusuz kalmayacaktır.

Yok Hükmündeki  İdari İşlem Ne Demektir?

Yok hükmündeki idari işlemler maddi olarak idari işlem gibi görünseler de; hukuken hiç doğmamış, hukuki olarak var olmamış sayılan sakat işlemdir. Bu tür kararlar idare tarafından süreye tabi olmaksızın geri alınabilirler. İlgililerin, idarenin veya üçüncü kişisinin bu tür kararlara uyma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak idarenin bu tür kararların yok hükmünde olmadığı konusundaki ısrarı ve icra etmesi halinde ise; idari işlemin yokluğunun tespit ettirilmesi gereklidir. İdari yargıda tespit davası bulunmadığından dolayı; iptal davası ile idari işlemin yokluk halinin mevcut olduğu belirtilerek iptal edilmesi gerekecektir.

İptal Davalarında Davacının Menfaatinin Bulunması Ne Demektir?

Kişinin davacı olabilmesi için taraf olma ehliyeti, dava açabilme ehliyeti gibi fiili ehliyete sahip olması gereklidir. Bu iki ehliyete objektif ehliyet denilmektedir ve davacının dava açabilmesi için bulunması gereken zorunlu ehliyettir.  Ancak bu durum tek başına yeterli değildir. İptal davaları bakımından davacının dava açmakta menfaatinin bulunması gereklidir. Menfaat, davacı ve davalı arasındaki meşru, güncel kişisel ilgi olarak tanımlanmıştır. Bir menfaatin meşru olması onun hukuk tarafından korunabilir, korunması gereken bir konumda bulunması anlamını taşır. Menfaatin güncel olması ise; dava konusu iptal işlemine konu kararın güncel ve mevcut olması demektir. Henüz doğmamış ve ileride doğması muhtemel menfaat için iptal davası açılamayacaktır. Yine dava konusu iptal işlemindeki menfaatin kişisel olması gereklidir. İdari işlemin doğrudan davacının şahsi menfaatini doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler vasıfta olması gereklidir. Bu kural tüzel kişiler için de geçerlidir.

İdari Yargıya Süreler Neden Önemlidir?

İdari yargıda yargıya başvurmak için belirli süreler öngörülmüştür. İptal davaları da aynı şekilde öngörülen süreler içinde açılmalıdır. Süre kamu düzenini ilgilendirdiğinden dolayı; dava aşamasında bu şart hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınır. Kanunda belirtilen özel hallerin dışında; dava açma süresi Danıştay Ve İdare Mahkemelerinde 60 gün, Vergi Mahkemelerinde ise 30 gündür.

İPTAL DAVASININ ESASINA İLİŞKİN KOŞULLAR (Yetki,Şekil,Sebep, Konu Ve Maksat)

İptal davası ön koşullar bakımından uygunluktan geçtikten sonra esas üzerinden değerlendirilir. Esas incelemesinde ise değerlendirilmesi gereken hukuki kriterler mevcuttur, bunlar iptal sebepleri olarak tanımlanmaktadır. İdari Yargılama Usul Kanunu md. 2 ye göre idari işlemler hakkında yetki,şekil,sebep, konu ve maksat yönlerinden değerlendirme yapılır. Bu unsurlardan en az biri bakımından oluşan aykırılık ilgili işlemin iptal edilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Yetki Bakımından Hukuka Aykırılık Olarak İptal Sebebi

İdare adına  faaliyette bulunan kamu görevlilerinin, bulundukları makam dolayısıyla kullandıkları güç ve otoriteye yetki denilmektedir. Yetki; kamu gücü kullanılarak idare tarafından yapılan tek taraflı idari işlem olarak da açıklanabilir. Yetki konusu, öncelikle incelenmesi gereken konulardandır zira yetki konusundaki sakatlık işlemin doğrudan yok hükmünde olması sonucunu getirebilir. Oysaki diğer esasa ilişkin sebepler olarak şekil, sebep, konu ve maksat işlemin iptaline sebep vermektedir. Bu sebeple yetki konusu en önemli ve hukuksal gücün var olup olmadığının incelendiği bir esas türüdür. Öyleki yetki konusundaki aykırılıklar da sonradan verilecek onay yahut icazet ile geri alınamaz, hukuken meşru hale getirilemez.

Kişi bakımından yetki; idarenin görev alanı içinde idari makam veya kamu görevlisinin irade açıklamaya, karar tesis etmeye ilgili konuda yetkili olması demektir. İdari işlem kararının alınmasından açıklanmasına kadar; idarede bunu yapmaya yetkili kişinin bunu yapması gereklidir. Aksi halde yetki gaspından söz edilebilmektedir. Yetki gaspı ile oluşan kararlar ise yok hükmünde sayılmaktadır.

Konu bakımından yetki: bu kavram ise; idarenin belli konuyu yapmaya muktedir idari organı, kamu görevlisi tarafından idari kararın alınması manasını taşımaktadır.  Buna göre; bir idari makam başka bir idari makamın konusuna giren bir konuda işlem yapar karar alırsa bu halde konu yönünden yetkisizlik kavramı oluşur ve yapılan işlem yetki tecavüzü olarak iptale tabi olur. Bu sorun en sık hiyerarşik yapı altında bulunan makamlar arasında ortaya çıkabildiği gibi idari hiyerarşi bulunmayan makamlar arasında da çıkabilir.  Konu yönünden yetkisizlik ise olumlu ya da olumsuz olarak ayrılmaktadır.

Yer yönünden yetki : kamu görevlilerinin konu yönünden sahip oldukları yetkiyi kullanabilecekleri coğrafi alan olarak tanımlanabilir. İdarenin yetkileri coğrafi bakımından sınırlandırıldığı için, kamu görevlileri sadece kendi sınırları ile belirlenmiş alan içerisinde yetkilerini kullanabilirler. 

Zaman yönünden yetki: idari makamların sahip oldukları yetkiyi kullanabildikleri zaman dilimini ifade etmektedir. Kamu görevlilerinin yetkilerinin zaman dilimi göreve başlama ile bitme tarihleri arasında kalan zaman dilimidir. Zaman  bakımından yetkiden bahsedebilmek için atamanın yapılması ve göreve başlama koşulunun birlikte gerçekleşmiş olması gereklidir. Aynı şekilde yetkinin kullanılabilmesi içinde belirlenen zaman aralığında olması gereklidir.

Fonksiyon (görev) gaspı: bir idari makamın görev alanına girmeyen bir konuda karar almasına görev gaspı denilmektedir. Bu tür işlemler yok hükmündedir. Örneğin kaymakamın boşanma kararı vermesi kararı yok hükmündedir.
Yetki devri – imza yetkisi verilmesi: yetki devrinde; yasaların imkan tanıdığı ölçülerde üst makama ait bir yetkinin bir kısmının yetkili makam onayı ile alt kademedeki makama devredilmesidir. Yetki devri makamdan makama yapılmaktadır. Makamdaki kişinin değişmesi durumunda dahi yetki makama ait olacağından makamdaki yetki değişmez.  İmza yetkisinin devrinde ise; karar alma yetkisi devredende kalmaktadır ancak kararın imza edilmesi ve belgelendirilmesi yetkisi devredilmektedir.

Yetki paralelliği ilkesi: bir idari işlemi yapan makam aksi öngörülmedikçe o işlemi kaldırmaya ve geri almaya da yetkilidir.

ŞEKİL VE USUL YÖNÜNDEN HUKUKA AYKIRILIK

Bir idari işlemin hukuki etki ve sonuç doğurabilmesi için gerekli prosedürlerin yerine getirilmiş olması gereklidir. Bu da idari makamın idari bir işleme yönelik olarak iradesinin açıklanması ile gerçekleşir. Bu iradenin etkinlik kazanmasına şekil, idari işlemin sağlıklı bir şekilde icra edilebilmesi için uyulması gereken kurallar bütününe ise usul denilmektedir.

Yazılılık kuralı: idari işlemin yazılı olması kural olmakla birlikte istisnaları bulunmaktadır. Bunun en önemli örneği ise zımni işlemlerdir. Zımni işlemler bir başvuru karşısında idarenin sessiz ve hareketsiz kalmasıdır. Bu durum konusuna göre zımni kabul veya red olarak değerlendirilebilir. İdare kendisine yapılan başvuruya karşı hareketsiz kalmışsa bu zımni red; mevzuatta belirtilen bazı hallerde ise zımni kabul olarak değerlendirilebilir. İmar kanununa göre yapı kullanma izni 30 gün içinde cevaplanmazsa kabul anlamında değerlendirilmektedir.

Gerekçe kuralı: bir idari işlemin yapılmasına sebep olan maddi ve hukuki olayların karar metninde yer almasıdır.  İdari kararların gerekçeli olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bazı kanunlarda ise gerekçe zorunluluk olduğu hallerde ise gerekçenin yer almaması iptal sebebi olarak değerlendirilmektedir.

Savunma Hakkı: kişiyle ilgili idari işlem yapılmadan evvel kişinin savunmasının alınmasına imkan tanınması hususudur.

Kollektif ve karma işlemlerde şekil ve usul kuralı: kollektif işlemler birden fazla iradenin aynı anda ve aynı yönde açıklanması ile meydana gelen işlemlerdir. Kurul halinde alınması gereken kararlarda bu usule uyulmaması iptal sebebini oluşturmaktadır. Karma işlemler ise; birden çok iradenin bir sıra takip ederek aynı yönde ve aynı konu ve amaca yönelik açıklamaları sonucunda oluşan işlemlerdir.

Şekil ve usul bakımından paralellik ilkesi: bu ilkeye göre; bir işlemin tesisinde uygulanan şekil ve usul kurallarının yasada aksi öngörülmedikçe aynı işlemin geri alınması değiştirilmesi veya kaldırılması uygulamasına yöneliktir.

SEBEP YÖNÜNDEN HUKUKA AYKIRILIK

Sebep bir idari işlemin yapılmasına yol açan saiktir. Bir işlemin hukuka uygun olup olmadığı değerlendirilirken dayandığı sebeplerle birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. İdari işlemin sebebinin gerçek olması gereklidir.Sebep unsurunun bazı halleri kanunda açıkça düzenlenmektedir. Örneğin; 657 Sayılı Kanun md.125 e göre devlet memurunun üst üste özürsüz bir veya iki gün işe gelmemesi halinde fiili aylıktan kesme cezasının uygulanması öngörülmüştür. Buna ek olarak sebep konusu yasada belirsiz kavramlarla da işaret olunmuş olabilir. Örneğin kamu düzeni, milli güvenlik, kamu yararı gibi..

Sebep ikamesi: dava sürecinde; idari işleme esas alınan hatalı ve hukuka aykırı bir sebebin değiştirilmesine sebep ikamesi denilmektedir. Bu yöntemde; işlem yapılırken belirtilen sebep hukuka aykırı iken, idarenin sonradan ileri sürdüğü veya yargı yerinin re’sen tespit ettiği sebebe dayanılarak idari işlemin hukuka uygun bulunması halidir.

KONU YÖNÜNDEN HUKUKA AYKIRILIK

İdari işlemler hukuki sonuç elde etmek amacıyla tesis edildiklerinden her idari işlemin doğurduğu sonuç vardır ve bu sonuç o işlemin konusunu oluşturmaktadır. Diğer ifadeyle; bir hukuki işlemin konusunu onun doğurduğu hukuki sonuç hukuk aleminde ortaya çıkan değişikliktir. Bir idari işlemin hukuk tarafından tanınması için o işlemden beklenen hukuki sonucun mümkün veya meşru olması gereklidir. Bir işlemin sonucu imkansızsa ya da meşru değilse bu halde işlem konu yönünden hukuka aykırı olacaktır. Ölmüş birinin memur olarak atanması işlemi buna örnek gösterilebilir.  Yine idari işlemin sebebi ile sonucu arasında illiyet bağının bulunması gereklidir. Diğer kurallardan bir ise; idari işlemin geçmişe etkili  hüküm ve sonuç doğurmaması gereklidir. Kural olarak geriye yürümezlik ilkesi esas olmakla birlikte, bazı istisnaları mevcuttur. Mesela yargı kararları geriye yürümezlik ilkesini; vermiş olduğu iptal kararı ile geriye etkiler biçimde istisna yaratmaktadır.

AMAÇ (MAKSAT) YÖNÜNDEN HUKUKA AYKIRILIK

İdari işlemler idari fonksiyonun yerine getirilmesi, idari hizmetlerin daha iyi yürütülmesi ve kamu yararının sağlanması amacıyla yapılmaktadır. Bu kapsamda tüm idari işlemlerin amacını kamu yararı oluşturmaktadır. Amaç yönünden hukuka aykırılık halleri; kişisel amaçla hareket edilmesi, siyasi amaçla hareket edilmesi, üçüncü kişileri koruma amacıyla hareket edilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

İPTAL DAVASININ SONUÇLARI

İptal davasının reddi: bu halde ön koşullar veya esas bakımından red verilmiş olabilir. Ön koşullarda eksiklik varsa yeniden aynı dava açılabilir ancak süre kaçırılmışsa ya da süre bakımından red verilmiş ise bu kez aynı dava yeniden açılamaz. Esas bakımından red kararı verilmesi halinde de idari işlemin hukuka uygun olduğundan uygulanmaya devam eder.

İptal davasının kabulü: bu halde idari işlem yetki, sebep, konu ve amaç unsurlarından biri veya bir kaçı bakımından hukuka aykırı bulunmuş olur ve dava konusu idari işlem iptal edilir. İdari işlemin tamamı, bir kısmının da iptali mümkündür bu sebeple bireysel işlem ve düzenleyici işlem bakımından farklı sonuçlar doğurabilir. Bireysel işlemin iptali halinde bu kararın iptalinin sonucu sadece ilgili davacısını etkiler. Düzenleyici işlem olması halinde ise; 3 kişiler de bu işlemin iptalinden etkilenecektir.

TAM YARGI DAVALARI

İdare tarafından kişisel hakkı ihlal edilen kişiler tarafından uğradıkları zararın giderilmesi için açılan davalardır. Bu tür davalarda idare vermiş olduğu zarar karşılığında, davacının davasını ispat etmesi halinde idare edimde bulunarak zararı gidermekle yükümlü olacaktır. Oysaki iptal davaları sadece hukuka aykırılık iddiası bulunan idari işlemin iptaline yönelik yargılama yapar, tazminat,edim gibi konular bu davanın konusunu oluşturmaz. Tam yargı davaları kapsam itibari ile tazminat davası olarak değerlendirilebildiğinden dolayı; dava konusu istirdat (gerialım) istemiyle de açılabilir. Bu kapsamda hukuka aykırılık nedeni ile idarenin yedine geçmiş malvarlığının, varlığın geri alımı söz konusudur. İlaveten tam yargı davaları; idari sözleşmeden de kaynaklanabilir.

Tam yargı davasının konusunu; idari eylem ve idari sözleşmeler oluşturmaktadır. İdari işlemden kaynaklı olarak; doğrudan tam yargı davası açabileceği gibi iptal ve tam yargı davasını birlikte açabilir. Yine iptal davasının sonucu beklenerek, bu dava sonunda tam yargı davası açılabilir. Tam yargı davasının konusu idari eylemden oluşmak ise bu halde; idari dava açmadan önce idareye bildirimde bulunmak gereklidir. Burada süreler öğrenmeden itibaren bir ve beş yıllık sürelere tabidir. İdari sözleşmelerin tam yargı dava konusu edilebilmesi için ise; zararın sözleşmenin akdinden sonra ortaya çıkmış olması gereklidir.

Tam yargı davalarında süre; iptal davalarındaki gibi 60 gündür.

Tam Yargı Davasında Sorumluluk Unsurları Nelerdir?

Hizmet Kusuru

İdarenin vermiş olduğu hizmetin hiç işlememesi ya da kişisel kusuru ile bulunması gereken faaliyeti tam ya da eksik yerine getirmesi durumu söz konusu olabilir. Hizmetin hiç işlemediği iddiasının ispatlanabilmesi için öncelikle idarenin bu kapsamda bir yükümlülüğünün olup olmadığına bakılmalıdır. İdarenin hizmet vermekle yükümlü olup da hizmeti yerinen getirmeme halinde ise idarenin hizmet kusurundan bahsedilmektedir. Hizmet kusuru ile kişisel kusur bazı hallerde iç içe girmiş olabilir. Kamu görevlisinin salt kişisel kusuru nedeni ile idareyi sorumlu tutmak doğru olmazken; hizmet kusuru ile iç içe geçmesi halinde; örneğin kamu görevlisinin suç niteliğini taşıyan tutumu, kötü niyetli davranışı, yargı kararına uymaması şeklinde olabilir. Bu halde hizmet kusuru ile kişisel kusur iç içe geçtiğinden dolayı tam yargı davasının konusunu oluşturmaktadır.  Kamu görevlisinin salt kişisel kusuru var ise bu halde de adli yargıda haksız fiil nedenle dava açma olanağı bulunmaktadır.

Kusursuz Sorumluluk

İdarenin bazı  davranışlarından doğan zararın tazmin edilebilmesi için idarenin kusuru aranmamaktadır. Bu durumda idarenin kusursuz sorumluluğundan bahsedilmektedir. Kusursuz sorumluluk, risk(tehlike) sorumluluğundan kaynaklanabilir. Örneklemek gerekirse; idarenin tehlikeli faaliyetleri, tehlikeli metodla uygulanan yöntemler, tehlikeli durumlar gibi hallerde idarenin kusuru aranmaz. Buna ek olarak idarenin bazı eylemlerlerinden dolayı toplumun bir kısmı faydalanmış bir kısmı da külfete girmiş ise bu halde fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesine göre zararın giderilmesi gerekecektir. Bu durumlara  genellikle bayındırlık ve iskan işlerinde fazlaca rastlanmaktadır. Yol ve köprü yapımlarında toplumun bir kısmı fayda görürken bir kısım ise menfaat kaybına uğrayabilir.

İdarenin Sorumluluğunun koşulları nelerdir?

İdarenin kusurlu ya da kusursuz sorumluluğunun olabilmesi için; idarenin bir tutum ve davranışta bulunması gereklidir. Bu davranış icrai ya da ihmali olabilir. Sonuç olarak idarenin tutum ve davranışı neticesinde maddi veya manevi bir zararın oluşması gereklidir. Zararın dava konusu edilebilmesi için para ile ölçülebilir nitelikte olması şartı da aranmaktadır. Değerlendirme yapılırken zarar ile idari eylem arasındaki illiyet bağı da tam yargı davalarında; idarenin sorumluluğunu etkileyen en önemli etkenlerdendir.

İdarenin Sorumluluğunu Kaldıran Ya Da Azaltan Nedenler

Bazı hallerde idarenin zarar ile eylemi arasındaki illiyet yani nedensellik bağı azaldığı hallerde idarenin sorumluluğu azalabilir yahut ortadan kalkabilir. Mücbir sebep, beklenilmeyen haller,zarar görenin davranışı, üçüncü kişinin davranışı gibi durumlar sorumluluğu azaltan ya da kaldıran etkenler olarak sıralanabilir.

Zararın Tazminini Belirleyen Hususlar

Tam yargı davalarında hakim taleple bağlı olduğu için, talep edilenden fazlasına hükmedemez.

Vergilendirme Süreci ve Tarh Aşamaları

Vergilendirme süreci, verginin mükelleflerden alınmasını sağlayan önemli adımlardan oluşur. Tarh aşaması, vergi borcunun belirlenmesi sürecini kapsar ve bu aşama, vergi alacağının ne kadar olduğunun saptanması için kritik bir adımdır. Tarh aşamasındaki çeşitli yöntemler ve işlemler, doğru ve adil bir vergi uygulamasının sağlanmasında önemli rol oynar.

  1. Beyana Dayanan Tarh (Self-assessment)

Beyana dayanan tarh, mükellefin vergi dairesine beyanname vererek gelirini, malvarlığını veya vergiye tabi diğer unsurları kendisinin bildirdiği bir sistemdir. Bu durumda, vergi mükellefi vergi dairesine sunduğu beyannameye dayanarak vergi alacağı belirlenir.

  • Beyanname: Mükellef, yıllık gelir veya kazanç durumu hakkında bir beyanname verir. Beyanname, vergi alacağının hesaplanmasında temel belgeyi oluşturur.
  • Vergi Dairesinin Kontrolü: Beyan edilen bilgiler vergi dairesi tarafından kontrol edilir. Eğer beyan doğru ve eksiksizse, vergi tahakkuk ettirilir.
  • Mükellef Sorumluluğu: Beyannameyi doğru ve zamanında vermek mükellefin sorumluluğundadır. Hatalı beyanlar, ek vergi ve cezai işlemleri gerektirebilir.
  1. İkmalen (Tamamlayıcı) Vergi Tarhı

İkmalen tarh, vergi dairesinin, mükellefin eksik beyan ettiği veya hiç beyan etmediği vergiyi tamamlamak amacıyla yaptığı tarhiyat işlemidir. Bu, genellikle vergi mükelleflerinin yetersiz veya yanlış beyanları üzerine yapılır.

  • Eksik Beyanlar: Mükellef, yıllık kazancının bir kısmını yanlış beyan etmişse, vergi dairesi eksik beyan edilen vergi tutarını tamamlar.
  • Vergi Dairesinin Müdahalesi: Vergi dairesi, eksik beyan edilen vergi tutarını belirler ve bu eksik tutarı tahsil eder.
  • Cezai Yaptırımlar: Mükellef eksik beyan nedeniyle cezai yaptırımlara maruz kalabilir.
  1. Re’sen Vergi Tarhı

Re’sen tarh, vergi dairesinin, mükellef tarafından herhangi bir beyanname verilmediği veya beyanın yetersiz olduğu durumlarda, kendi inisiyatifiyle vergi alacağını belirlediği bir yöntemdir.

  • Beyan Olmaması Durumu: Eğer mükellef vergi beyannamesi vermezse, vergi dairesi re’sen vergi tarhı yaparak vergi alacağını belirler.
  • Matrah Tespiti: Vergi dairesi, mükellefin gelir ve malvarlığını inceleyerek vergi matrahını tespit eder ve buna göre vergi tahakkuk ettirir.
  • Cezalar ve Faiz: Re’sen tarh edilen vergiler genellikle ek cezalar ve faizlerle birlikte gelir.
  1. İdarece Vergi Tarhı

İdarece vergi tarhı, vergi dairesinin, mükelleflerin beyanlarına dayanarak yaptığı tarhiyat işlemlerinin dışında kalan, devletin denetim ve kontrolüyle yapılan bir vergi tespitidir.

  • Vergi Denetimi: Vergi dairesi, mükelleflerin beyanlarını denetleyerek vergi alacaklarını belirler. Bu süreçte, mükelleflerin beyanlarının doğruluğu kontrol edilir.
  • Yasal Prosedürler: Vergi tarhı sırasında, vergi kanunlarına uygunluk sağlanması gerekir. Vergi dairesi, yasa dışı herhangi bir durumla karşılaşırsa hukuki işlemler başlatabilir.
  1. Vergi Tarhına Hazırlık İşlemleri

Vergi tarhının sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için, vergi dairesi belirli hazırlık işlemlerini gerçekleştirmelidir. Bu işlemler, doğru vergi alacağı belirlemek için hayati öneme sahiptir.

  1. a) Yoklama

Yoklama, vergi dairesi tarafından yapılan bir inceleme türüdür ve mükelleflerin vergi durumunu kontrol etmek amacıyla yerinde yapılan denetimlerdir.

  • Yerinde İnceleme: Vergi dairesi, mükellefin işyerine giderek mal ve hizmet hareketlerini inceleyebilir.
  • Hikmetli Sonuçlar: Yoklama, mükelleflerin vergi kaçırıp kaçırmadığını anlamak için yapılır ve denetim sonucu vergi alacağı belirlenebilir.
  1. b) İnceleme

İnceleme, vergi dairesi tarafından mükelleflerin vergi beyannameleri, defterleri ve belgeleri üzerinde yapılan detaylı incelemelerdir.

  • Defter ve Kayıtlar: Vergi mükelleflerinin defterleri, belgeleri ve mali durumları gözden geçirilir.
  • Vergi Kaçakçılığı Tespiti: İnceleme sırasında vergi kaçakçılığı ve yanlış beyanlar tespit edilirse, vergi alacağı yeniden belirlenebilir ve mükellefe ceza uygulanabilir.
  1. c) Arama

Arama, vergi dairesinin mükellefin işyerinde veya evinde yaptığı detaylı incelemelerdir.

  • Gizli Bilgiler: Arama sırasında mükelleflerin gizli tutmuş olduğu vergiye dair belgeler ve bilgileri ortaya çıkartılabilir.
  • Hukuki Prosedürler: Arama, genellikle ciddi vergi suçları şüphesi altında yapılır ve mükellefin mal varlıkları, gelirleri gibi birçok konuda detaylı bilgi toplanabilir.
  1. d) Bilgi Toplama

Bilgi toplama, vergi dairesinin mükellef hakkında çeşitli kaynaklardan bilgi edinmesi sürecidir.

  • Diğer Kurumlar ve Bankalar: Vergi dairesi, mükellef hakkında bilgi almak için diğer kamu kurumları, finansal kuruluşlar ve üçüncü şahıslardan veri talep edebilir.
  • Beyannameler ve Diğer Belgeler: Mükelleften ek bilgi ve belgeler istenebilir, bunlar beyannameye dayalı tarhın doğruluğunu test etmek amacıyla toplanır.
  1. Tebliğ

Tebliğ, vergi tarhının mükellefe bildirilmesidir. Tarh edilen vergi alacağı, mükellefe resmi olarak bildirildikten sonra, ödeme yükümlülüğü doğar.

  • Resmi Yazışmalar: Vergi dairesi, mükellefe yazılı tebligat gönderir ve bu işlem vergi yükümlülüğünün başladığını bildirir.
  • Tebliğ Süresi: Vergi mükellefi tebligatın kendisine ulaşmasından itibaren belirli bir süre içerisinde vergi borcunu ödemekle yükümlüdür.

VERGİ HUKUKUNDA SÜRELER

Vergi hukukunda süreler, hem vergi dairesinin işlem yapma yetkisini hem de mükelleflerin haklarını ve yükümlülüklerini belirleyen kritik bir unsur olarak karşımıza çıkar. Bu süreler, hem vergi alacağının tahakkuk etmesi hem de bu alacağın tahsil edilmesi açısından düzenlemeler içerir. Ayrıca, cezaların uygulanması ve zamanaşımı süreçleri de bu sürelerle bağlantılıdır.

  1. Tarh Zamanaşımı

Tarh zamanaşımı, vergi dairesinin mükellefler hakkında vergi tarhı (vergi borcunu belirleme) yapabilme yetkisini sınırlayan bir süreyi ifade eder. Tarh zamanaşımı süresi, vergi alacağının doğmasından sonra belirli bir süre içerisinde verginin tahakkuk ettirilmesi gerektiği anlamına gelir.

  1. a) Başlangıç Tarihi ve Süre

Tarh zamanaşımı, vergi doğuran olayın gerçekleştiği takvim yılını izleyen yılbaşından itibaren başlar. Bu süre 5 yıl olarak belirlenmiştir.

  • Örnek: 2020 yılı içinde bir vergi doğuran olay meydana geldi (örneğin bir gelir elde etme). Bu durumda, tarh zamanaşımı 2021 yılbaşında başlar ve 2025 yılı sonuna kadar geçerlidir.
  1. b) Tarh Zamanaşımını Durduran Haller

Tarh zamanaşımı, bazı hukuki durumlar nedeniyle duraklayabilir (örneğin mücbir sebepler veya vergi dairesinin denetim işlemleri).

  • Mücbir Sebepler: Vergi dairesinin, mükellefin bulunduğu yer ile ilgili doğal afetler gibi mücbir sebepler nedeniyle işlem yapamaması halinde, zamanaşımı süresi durur.
  • Takdir Komisyonu: Mükellef veya vergi idaresi tarafından yapılan bir başvuru ile vergi matrahının takdiri için takdir komisyonu kurulmuşsa, bu da tarh zamanaşımını durdurur.
  1. c) Tarh Zamanaşımını Kesen Haller

Tarh zamanaşımını kesen bir durum, süreyi sıfırlayarak baştan başlatır.

  • Vergi Ziyaı Ceza İhbarnamesi: Mükellef hakkında vergi ziyaı cezası kesildiğinde, bu işlem tarh zamanaşımını keser. Vergi ziyaı cezası ihbarnamesinin mükellefe tebliğiyle süreç sıfırlanır ve yeni bir süre başlar.
  • Vergi İncelemesi: Vergi dairesi, mükellef hakkında denetim yaparsa bu işlem de tarh zamanaşımını keser.
  1. d) Özel Durumlar

Bazı özel durumlarda tarh zamanaşımı süresi uzayabilir veya yeniden hesaplanabilir.

  • Kamu Görevlisinin Sorumluluğu: Kamu görevlisinin bilerek veya isteyerek mükellef aleyhine vergi kaçırmaya yol açması durumunda, bu tür hileli işlemler tarh zamanaşımını etkileyebilir.
  1. Tahsil Zamanaşımı

Tahsil zamanaşımı, vergi borcunun tahsil edilebilirliğini sınırlayan süreyi ifade eder. Bu süre içinde, vergi idaresi borçları tahsil etme yetkisini kaybeder.

  1. a) Başlangıç Tarihi ve Süre

Tahsil zamanaşımı, tarh zamanaşımının bitiminden sonra başlar. Yani vergi borcu tarh edildikten sonra, bu borcun tahsil edilmesi için 5 yıl süresi vardır.

  • Örnek: Bir mükellef için 2020 yılında tarh edilen vergi borcu varsa, tahsil zamanaşımı 2025 yılının sonuna kadar geçerli olacaktır.
  1. b) Tahsil Zamanaşımını Durduran Haller

Tahsil zamanaşımını durduran durumlar, tahsil işleminin yapılamadığı hallerde süreyi durdurur ve bu süre sonunda işlem devam eder.

  • Haciz İşlemi: Vergi idaresi, mükellef üzerinde haciz işlemi başlatmışsa, tahsil zamanaşımı süresi durur. Haciz işleminin ardından, zamanaşımı yeniden işlemeye başlar.
  • Ödeme Takvimi: Mükellef vergi borcunu ödemek için ödeme planına girmişse, bu durum tahsil zamanaşımını durdurur.
  1. c) Tahsil Zamanaşımını Kesen Haller

Tahsil zamanaşımını kesen bir durum, sürenin sıfırlanmasına ve yeniden başlamasına neden olur.

  • Ödeme: Mükellef, vergi borcunu ödeme yaparsa, bu ödeme tahsil zamanaşımını keser.
  • Haciz ve İflas İşlemleri: Haciz işlemleri ve iflas başvurusu tahsil zamanaşımını keser.
  1. Vergi Cezalarında Zamanaşımı

Vergi cezaları, vergi mükelleflerinin vergi kanunlarına aykırı davranışları nedeniyle kesilen cezaları ifade eder. Vergi cezalarına ilişkin zamanaşımı, cezaların türüne göre değişkenlik gösterir.

  1. a) Vergi Ziyaı Cezası

Vergi ziyaı cezası, vergi kaçıran mükellefe uygulanan bir cezadır ve bu cezaya ilişkin zamanaşımı süresi, tarh zamanaşımına paraleldir.

  • Süre: Vergi ziyaı cezası zamanaşımı süresi, tarh zamanaşımının sonlandığı yılbaşından itibaren 5 yıldır.
  1. b) Usulsüzlük Cezası

Usulsüzlük cezaları, vergi beyannamesinin zamanında verilmemesi veya eksik verilmesi gibi usulsüzlükler için uygulanan cezalardır.

  • Süre: Usulsüzlük cezaları için zamanaşımı süresi 2 yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre, usulsüzlüğün gerçekleştiği yılbaşından itibaren işlemeye başlar.
  1. c) Özel Usulsüzlük Cezası

Özel usulsüzlük cezaları, vergi beyannamelerinin ya da ödeme işlemlerinin yapılmaması durumunda uygulanan cezalardır.

  • Süre: Bu cezalar için zamanaşımı süresi de 2 yıldır ve her yıl için tekrarlanabilir.
  1. d) Cezaların Zamanaşımı Süresi ve Kesilmesi

Vergi cezalarının zamanaşımı süresi, cezaların tebliğinden itibaren işlemeye başlar. Cezalar, ilgili mahkemelerde ya da vergi daireleri aracılığıyla tebliğ edildikten sonra, bu tebliğ tarihi üzerinden 2 veya 5 yıl içinde uygulanabilir.

  1. Düzeltme İşlemleri ve Zamanaşımı

Vergi mükellefleri, hatalı beyanlarını düzeltme hakkına sahiptir. Vergi Usul Kanunu’na göre, zamanaşımı süresi içinde yapılan düzeltmeler, vergi yükümlülüğünün yeniden hesaplanmasına yol açabilir.

  1. a) Düzeltme Hakkı

Mükellef, vergi beyannamesinde hata yapmışsa, zamanaşımı süresi içinde düzeltme talebinde bulunabilir. Ancak, zamanaşımı süresi sonlandıktan sonra bu düzeltme talepleri kabul edilmez.

  • Süre: Düzeltme işlemi, genellikle tarh ve tahsil sürecinin bitmesinden önce yapılmalıdır.
  1. b) Düzeltme Zamanaşımı

Zamansız yapılan düzeltme talepleri, vergi idaresi tarafından kabul edilmez ve mükellef, vergi yükümlülüğünden sorumlu tutulur.

 

Vergi Borcunu Sona Erdiren Diğer Nedenler

  1. Zamanaşımı

Vergi hukukunda zamanaşımı, vergi borcunun belirli bir süre içerisinde tahsil edilmemesi durumunda, devletin bu borcu isteme hakkını kaybetmesi anlamına gelir. Tahsil zamanaşımı süresi genellikle 5 yıldır, ancak bazı durumlarda bu süre 10 yıla kadar çıkabilir. Örneğin; haciz uygulandıysa veya mükellef yurt dışına kaçtıysa süreler farklı işleyebilir.
Zamanaşımı süresi sonunda vergi borcu hukuken sona erer, ancak uygulamada bu konuda sık sık ihtilaflar yaşanır.

 

  1. Terkin (Vergi Borcunun Silinmesi)

Terkin, vergi borcunun idare tarafından tamamen veya kısmen silinmesi işlemidir. Terkin kararları genellikle şu durumlarda verilebilir:

  • Hatalı tahakkuk veya mükerrer borç kaydı,
  • Mükellefin ödeme gücünün bulunmaması,
  • Afet gibi mücbir sebep halleri,
  • Yargı kararlarının uygulanması.

Örneğin, deprem bölgesindeki mükelleflerin borçlarının terkin edilmesi sıkça karşılaşılan bir uygulamadır.

  1. Mahkeme Kararı ile İptal

Mükellef, haksız yere tahakkuk ettirilen vergiye karşı vergi mahkemelerinde dava açabilir.
Eğer mahkeme, verginin hukuka aykırı olduğuna karar verirse, tahakkuk ortadan kalkar ve dolayısıyla vergi borcu da sona erer.
Bu tür kararlar, idareyi bağlayıcı niteliktedir ve uygulamaya konulması zorunludur.

  1. Uzlaşma

Vergi Usul Kanunu’na göre mükellef ile vergi idaresi, aralarındaki ihtilafı uzlaşma yoluyla çözebilir.
Uzlaşma sağlanırsa, taraflar belirlenen tutarda anlaşır ve borcun geri kalan kısmı silinir.
Uzlaşma sonunda düzenlenen tutanak, kesinleşir ve bu konuda dava açma hakkı ortadan kalkar.

  1. Tahsil İmkânsızlığı (Aciz Hali)

Bazı durumlarda vergi borcunun cebren tahsili mümkün olmaz.
Örneğin, borçlunun hiçbir malvarlığı yoksa ya da adresi tespit edilemiyorsa, vergi dairesi “aciz vesikası” düzenleyerek borcu tahsil edilemez duruma getirir.
Bu durumda vergi borcu, hukuken sona ermez ancak fiilen silinmiş sayılır. Gelecekte ödeme imkânı doğarsa tekrar tahsil edilebilir.

  1. Af Kanunları ve Yapılandırmalar

Devlet, sosyal ve ekonomik nedenlerle zaman zaman af ve yapılandırma kanunları çıkarır.
Bu düzenlemeler kapsamında vergi borçlarının tamamı ya da faizi silinebilir, borç taksitlendirilebilir veya cezalar kaldırılabilir.

  1. Ölüm

Gerçek kişi mükellefin ölümü halinde vergi borcu sona ermez, ancak mirasçılara intikal eder.
Eğer mirasçılar mirası reddederse, vergi borcu da son bulur.
Bu noktada miras hukukuyla vergi hukuku iç içe geçer.
Mirasın reddedilmediği hâllerde, borç mirasçılar tarafından miras payı oranında ödenmek zorundadır.

 

  1. Tüzel Kişilerde Tasfiye ve Fesih

Şirketler veya dernekler gibi tüzel kişiliklerin sona ermesi hâlinde, kalan borçları tasfiye süreci içinde değerlendirilir.
Eğer tasfiye sürecinde borcun tahsili mümkün olmazsa, bu borçlar fiilen tahsil dışı kalır.
Bazı hâllerde, yöneticiler veya ortaklar bu borçlardan şahsen sorumlu tutulabilir.

9.İzaha Davet ile Vergi Borcunun Sona Ermesi İlişkisi

İzaha davet süreci, bazen bir vergi borcunun hiç doğmadan sona ermesini sağlar. Şöyle ki:

  • İzah ikna edici bulunursa, vergi ziyaı oluşmaz.
  • Bu durumda, vergi tarh edilmez ve borç doğmaz.
  • Ceza kesilmediği gibi idareyle ihtilaf da yaşanmaz.

Bu yönüyle izaha davet kurumu, vergi borcunu doğmadan sona erdiren etkili bir idari mekanizmadır. Özellikle belge veya kayıtların teknik farklılık gösterdiği durumlarda bu kurum, mükellefin lehine sonuçlar doğurabilir.