Aile ve Miras Hukuku

Aile ve Miras Hukuku

Solmaz Hukuk & Danışmanlık Ofisi olarak, kişilerin özel hukuktan kaynaklanan talep ve işlemlerinde de hukuki hizmetler sunuyoruz. Ekibimiz her konuda olduğu gibi özelliği gereği ekstra hassasiyet gerektiren aile hukuku uyuşmazlıklarında da müvekkillerine en iyi sonucu en kısa zamanda sunmak için çalışır. Aile hukuku alanında, boşanma davaları, boşanmadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talepleri, nafaka istemleri, çocukların durumu ve çocukla kişisel ilişki kurulması, mal paylaşımı konularında deneyim sahibi avukatlarımız bu süreci en avantajlı şekilde yürütmeniz ve sonuçlandırmanız için gereken özeni göstereceklerdir.

Miras hukuku, ölen kişinin mal, hak ve borçlarının mirasçıya geçişi süreciniz düzenleyen bir alandır. Miras bırakanın ölümden önce yapacağı miras sözleşmeleri, vasiyetnameler gibi ölüme bağlı tasarrufları resmi usullere ve rijit şekil kurallarına tabidir. Yine, miras bırakanın ölümünden sonra yapılacak veraset ve intikal işlemlerinin yapılması biz dizi evrak ve bürokrasi işinin yapılmasını gerektirir. Mirasçılar için karmaşık olabilecek bu süreçlerin hukuki zeminde yürütülmesi ve kısa sürede sonuç alınabilmesi için hukuki danışmanlık alınması tavsiye edilmektedir. Bu konularda ofisimizin size sunabileceği profesyonel hizmetlerden bazıları şunlardır;

  • Anlaşmalı veya çekişmeli boşanma davaları
  • Mal paylaşım davaları, mal rejiminin tasfiyesi işlemleri
  • Nafaka davaları (tedbir,  iştirak, yoksulluk nafakası),
  • Velayet (velayetin değiştirilmesi ve kaldırılması) ve vesayet davaları,
  • Uluslararası çocuk kaçırma davaları(Taraf olduğumuz ilgili Lahey Sözleşmesi kapsamında)
  • Vasiyetname düzenlenmesi
  • Vasiyetnamenin iptali davası, vasiyetin yerine getirilme davası
  • Çocuğun korunmasına ilişkin önlemlerin alınması,
  • Boşanmadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davaları
  • Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi, mal ortaklığı, mal ayrılığı rejimlerinin tasfiyesi
  • Eşin artık değere aktılma alacağı
  • Zina nedeniyle boşanma davası, terk nedeniyle boşanma davası, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma(şiddetli geçimsizlik), eşin suç işlemesi veya haysiyetsiz hayatsürmesi nedeniyle boşanma davası, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma davası, ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davası
  • Aile malları ortaklığı kurulması
  • Vasi veya kayyım tayini
  • Babalık davası
  • Soybağına ilişkin davalar (soybağının reddi, küçüğe fiilen bakma sebebiyle nafaka davası)
  • Evlat edinme işlemleri
  • Miras sözleşmesi
  • Mirasçılık belgesi(veraset ilamlarının) alınması
  • Mirasın paylaşılması, ortaklığın giderilmesi(izale-i şuyu) davası
  • Elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi
  • Miras payının devri
  • Muris muvazaasından kaynaklanan talepler, muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil talebi
  • Elbirliği mülkiyetinde taşınmazın terekeye iadesi şeklinde dava açılması
  • Mirasın denkleştirilmesi talebi, mirasbırakanın çocukları arasında yarattığı dengesizliğin giderilmesi
  • Tenkis davası, saklı pay ihlallerinin giderilmesi,
  • Mirastan feragat, mirastan yoksunluk ve mirasçının mirasçılıktan çıkarılması talepleri
  • Mirasın reddi
  • Miras sebebiyle istihkak davaları
  • Veraset ve intikal işlemleri

Aile hukuku kapsamında sık sorulan sorular şöyledir:

Aile Konutu nedir?

Aile konutu, eşlerin beraberce seçmiş oldukları ve varsa çocuklarıyla birlikte eylemli olarak içinde yaşadıkları ortak konuttur. Medeni Kanunumuz 194. Maddesinde aile konutu ile ilgili hukuki işlemlerin eşlerden biri tarafından diğerinin katkısı olmadan yapılmasına imkan vermemektedir. Hatta bu konuda aile konutunun eşlerden birinin mülkiyetine olmasının veya onlardan biri tarafından kira sözleşmesiyle sağlanmış bulunmasının da hiçbir önemi yoktur.

Aile konutu eşlerden birinin mülkiyetini evlenmeden önce edinmiş olduğu veya sonradan evliliğin devamı sürecinde karşılıklı veya karşılıksız kazanma yoluyla edinmiş bulunduğu bir taşınmaz ise, konutun maliki olan bu eş diğer eşin açık rızası bulunmadıkça konutu başkalarına devredemez veya üzerindeki hakları sınırlayamaz.

Aile konutu olarak özgülenen taşınmazın maliki olmayan diğer eş “tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteme hakkına” sahiptir.

Mal rejimi nedir?

Eşlerin sahip bulundukları malların yönetimi, onlardan yararlanma, onlar üzerinde tasarrufta bulunma ve eşlerin bu konudaki sorumlulukları, kısaca eşler arasındaki mali ilişkilerin düzenlenmesi mal rejimleri terimiyle ifade edilir. Yeni medeni kanunumuz yasal mal rejimini değiştirmiş ve mal ayrılığı yerine yeni bir rejim olarak “edinilmiş mallara katılma rejimini” yasal mal rejimi olarak kabul etmiştir.

Yasal Mal Rejimi- Seçimlik Mal Rejimi ayrımı nedir?

Eşlerin mallarının yönetimiyle ilgili usullerden, yani mal rejimlerinden bir kısmı yasal (kanundan doğan), bir kısmı ise seçimlik (sözleşmeden doğan) mal rejimi mahiyetindedir. O halde, kanunda kabul edilmiş olan mal rejimlerini yasal mal rejimi ve seçimlik mal rejimi şeklinde bir ayrıma tabi tutabiliriz.

  1. Yasal Mal Rejimi

Eşlerin ve evlenme sözleşmesinin (evlenme töreninin) yapılmasından önce veya yapıldıktan sonra evlilik devam ederken aralarında bir mal rejimi sözleşmesi yapmak ya da evlenme başvurusu sırasında yazılı olarak bildirimde bulunmak suretiyle kanunun öngördüğü başka bir mal rejimini seçmemiş olmaları halinde, mallarının yönetimi bakımından kanundan ötürü tabi olacakları rejime yasal mal rejimi denir.

Yeni Medeni Kanunumuz yasal mal rejimi olarak, edinilmiş mallara katılma rejimini kabul etmiştir. Medeni Kanun m.202’ye göre “Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilirler.”

Eşler kanunda öngörülen mal rejimlerinden birini seçme hakkını kullanmadıkları takdirde haklarında kanundan ötürü kendiliğinden “edinilmiş mallara katılma rejimi” geçerli olacaktır ki buna “yasal mal rejimi” denir.

  1. Seçimlik Mal Rejimi

Kanun koyucu, eşlerin aralarındaki mali ilişkileri diledikleri gibi düzenlemelerine imkan hazırlamak amacıyla yasal mal rejiminin yanında seçimlik olarak birbirinden farklı üç mal rejimi türü daha kabul edilmiştir. Bunlar; mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığından ibarettir. Eşler gerek evlenmeden önce, gerek evlendikten sonra kanunda düzenlenmiş bulunan mal rejimlerinden diledikleri birini seçmekte serbesttirler.

Yasal mal rejiminin dışında, eşlerin evlenme başvurusu sırasında yazılı açıklamada bulunmak ya da evlenmeden önce veya evlendikten sonra mal rejimi sözleşmesi yapmak suretiyle kendi istek ve iradeleriyle seçecekleri ve tabi olacakları mal rejimine de “seçimlik mal rejimi” denir.

Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi nedir?

Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar. Bunlara üçüncü mal türü olarak “paylı mallar”ı ekleyebiliriz.

Edinilmiş Mallar :TMK 219. Madde hükmüne göre “Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresinde karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.”

Bir malın veya bir malvarlığı değerinin edinilmiş mal sayılabilmesi için, şu iki şartın birlikte mevcut olması gerekecektir;

  1. Mal rejiminin devamı süresince edinilmiş olma
  2. Emek karşılığında edinilmiş olma

Kişisel Mallar :Eşlerin sahip oldukları mallardan veya malvarlığı değerlerinden bazıları bizzat kanundan dolayı, bazıları ise eşler arasında yapılan bir sözleşme dolayısıyla kişisel mal sayılmaktadır. Bunlar ;

  1. Kanundan dolayı kişisel mallar: Kanundan ötürü kişisel mal sayılan mallar şunlardır (MK. m220):
  2. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
  3. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
  4. Manevi tazminat alacakları
  5. Kişisel malların yerine geçen değerler.
  6. Sözleşmeden Dolayı kişisel mallar: Kanun koyucu eşlere, yapacakları mal rejimi sözleşmesiyle bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dahil olması gereken malvarlığı değerlerinin de kişisel mal sayılacağını kabul etme imkanı tanımaktadır. Aynı şekilde eşler, aralarında mal rejimi sözleşmesi yapmak suretiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dahil olmayacağını da kararlaştırabilirler.

Paylı Mallar: Kanun, belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimseyi iddiasını ispatla yükümlü kılmaktadır. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar, her iki eşin paylı mülkiyetinde sayılır, yani bunlar eşlerin paylı mallarıdır.

Mal Rejiminin tasfiyesi nasıl gerçekleşir?

Edinilmiş mallara katılma rejimi sona erince rejimin tasfiye edilmesine geçilir. Tasfiye işlemi sonunda eşlerin katılma alacağı ile değer artışı alacağı ortaya çıkar.

  1. Malların geri alınması ve borçlar

Edinilmiş mallara katılma rejimi sona erdiği takdirde eşlerden her biri diğer eşte bulunan mallarını geri alır. Bu rejimde her eş, karşılığını ödeyerek edindiği mallar ile kişisel malları üzerinde mülkiyet hakkına sahip bulunduğundan bunlar diğer eşin zilyetliğinde bulunuyorlarsa ondan bu malları kendisine geri vermesini isteyebilir. Bu rejimde eşlerin edinilmiş malları aralarında paylaşılmadığı, yani eşlere tasfiye sonunda ayni hak tanınmayıp, sadece artık değer üzerinde bir alacak hakkı tanınmakta olduğu içindir ki, her eş kendi zilyetliğinde bulunan ve fakat diğer eşin maliki bulunduğu malları ona geri vermekle yükümlüdür.

  1. Eşlerin Paylarının Hesaplanması

Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları mal rejiminin sona erdiği andaki durumlarına göre ayrılır ve ona göre bir hesaplama yapılır.

Malların değerlerinin belirlenmesinde esas alınacak an

Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar kural olarak tasfiye anı, yani mal rejiminin sona erdiği an esas alınmak suretiyle değerlendirilir. Yani bu mallar, tasfiye anındaki değerleriyle hesaba katılırlar. İstisnai durumlar da mevcuttur.

Paylı Mülkiyetin Tasfiyesi

  1. m. 222/II hükmü, eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen malların onların paylı mülkiyetinde olduğuna ilişkin adi bir karine içermektedir.

Kanunun 226 ncı maddesinin ikinci fıkrasında “tasfiye sırasında paylı mülkiyete konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer olanaklardan yararlanabileceği gibi, daha üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödemek suretiyle o malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilir” demektedir.

Boşanma Nedir Ve Sebepleri Nelerdir?

Boşanma ölüm, gaiplik, cinsiyet değişikliği ve hükümsüzlük gibi evliliği sona erdiren (ortadan kaldıran) sebeplerden biridir. Boşanma “Eşler henüz hayatta iken, bir eşin kanunda öngörülmüş olan sebeplerden birine dayanarak açacağı dava sonucunda evlilik birliğine hakimin kararı ile son vermek” şeklinde tanımlanabilir.

Boşanma sebepleri özel boşanma sebepleri ve genel boşanma sebepleri şeklinde ayrılır. Örneğin; zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı gibi belli olgulara dayandırılmış sebepler; özel boşanma sebepleridir.

Evlilik birliğinin sarsılması ile yine aynı maddede düzenlenen eşlerin anlaşması ve eylemli ayrılık ise genel boşanma sebepleridir.  Boşanma sebepleri bir başka bakımdan “mutlak boşanma sebepleri” ve “nisbi boşanma sebepleri” olmak üzere ikiye ayrılır.

Mutlak boşanma sebeplerinde boşanmaya sebep olarak kanunda belirlenen olgunun veya olayın ispat edilmesi durumunda hakim, bunun diğer eş için ortak hayatı çekilmez hale getirip getirmediğini araştırmak zorunda olmaksızın boşanmaya karar verebilecektir. Medeni kanunda düzenlenmiş olan “zina, “hayata kast”, “pek kötü veya onur kırıcı davranış”, “terk”, “eşlerin anlaşması” ve “eylemli ayrılık” (ortak hayatın yeniden kurulamaması) veya olaya dayanan sebepler, mutlak boşanma sebebidir.

Nisbi boşanma sebeplerinde ise, boşanmaya sebep olarak kanunda öngörülmüş bulunan olgunun veya olayın gerçekleşmiş ve ispatlanmış olması boşanma için yeterli değildir. Hakimin ayrıca ortaya çıkan ve ispatlanmış olan bu durumun diğer eş için ortak hayatı çekilmez hale getirip getirmediğini araştırması ve ancak vu şar da gerçekleşmişse boşanmaya karar vermesi gerekecektir. Medeni Kanunda yer alan “suç işleme” ve (veya) haysiyetsiz hayat sürme”, “akıl hastalığı” ve “evlilik birliğinin sarsılmasına dayanan boşanma sebepleri, nisbi boşanma sebebidir.

Boşanma Davası- Ayrılık

  1. m. 167’ye göre “Boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir.  Boşanma davası açılmış olması halinde hakim, eşlerin barışmaları olasılığı bulunduğu takdirde boşanma yerine ayrılığa hükmedebilecektir.

Boşanma evliliğe kesin şekilde son verdiği halde, ayrılıkta ortak hayat ayrılık süresince geçici olarak durdurulmuş olur; her eş ayrı bir yerleşim yeri edinebilir. Her iki eş “evli” kişisel durumunu korurlar. Evlilik birliğinin eşlere yüklediği birlikte yaşama dışında kalan bütün yükümlülükler, özellikle karşılıklı sadakat gösterme yükümlülüğü aynen devam eder. Medeni Kanun süreli ayrılığı esas almış olup onu da bir yıldan üç yıla kadar sınırlamıştır. Ayrılığın bu sınırlar içerisinde ne kadar süreyle devam edeceğini hakim takdir yetkisine dayanarak serbestçe belirler.

Boşanma Davasında Geçici Önlemler nelerdir?

TMK. m. 169 uyarınca “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresinde gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimin, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen (kendiliğinden) alır. Boşanma davasına bakan hakim gerekli geçici önlemleri yani geçici koruyucu önlemleri” almakla yükümlü kılınmıştır. Bu önlemler şu şekildedir;

1. Eşlerin Barınması

Hakim eşlerin barınmasına ilişkin olarak aile konutunda (ortak konutta) kimin oturacağını saptar. Hakim diğer önlemlerde olduğu gibi bu önlemi de serbestçe kararlaştırır.

2. Eşlerin Bakım ve Geçimi (Tedbir Nafakası)

Boşanma veya ayrılık davası açıldığı zaman ayrı yaşamakta olan eşlerden biri, kendi maddi imkanlarıyla bakım ve geçimini sağlayamıyorsa, imkanları elveren diğer eşin bu eşin bakım ve geçimine katkıda bulunması, yani hakimin takdiren belirleyeceği bir nafaka ödemesi TMK. m. 169 hükmü gereğidir. Burada hakimin bu konuda alacağı geçici önlem, maddi imkanları kısıtlı olan eşin bakım ve geçinmesine diğer eşin katkısını sağlamaktır.

Dava devam ettiği sürece bir eşin diğerine ödeyeceği bu nafakaya uygulamada tedbir nafakası denilmektedir. Tedbir nafakası boşanma veya ayrılık davasının açıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar ve boşanma hükmünün kesinleştiği güne kadar devam eder.

3. Çocukların bakımı ve korunması (İştirak Nafakası)

Çocukların bakımına katkıda bulunmak üzere, çocuklar kendisine bırakılmamış olan eş tarafından ödenecek olan nafakaya uygulamada iştirak nafakası denilmektedir.

4. Eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemler

TMK. M. 169 hükmü, hakime eşlerin mallarının yönetimiyle ilgili önlemleri almak yükümlülüğünü getirmiştir.

5. Diğer önlemler

TMK. m. 169’da dayılan önlemler sayıca sınırlı değildir. Hakim bunların dışında başka önemler almak yetkisine de sahiptir. Hakimin alabileceği diğer önlemlere örnek olarak çocuk mallarıyla ilgili önlemler, eşlerin borçlularına talimat verme ve tasarruf yetkisinin sınırlanması gibi önemler gösterilebilir.

Yukarda belirtmiş olduğumuz önlemlerin hepsi geçici nitelikte olup, boşanma veya ayrılık davası devam ettiği sürece söz konusu olurlar.

Boşanmanın Hukuki Sonuçları Nedir?

Boşanmanın hukuki sonuçları deyimiyle, hakimin boşanmaya karar vermesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar ifade edilmek istenir. Boşanmanın eşlerle ilgili sonuçlarından bazıları kişisel bazıları ise mali niteliktedir.

Kişisel Sonuçlar :Boşanma hükmünün kesinleşmesiyle birlikte eşlerle ilgili bir takım kişisel (mali olmayan) sonuçlar doğar. Bunlar;

Evlilik Birliğinin Sona Ermesi

Boşanma kararının en başta gelen sonucu, evlenme töreninin yapılmasıyla birlikte eşler arasında doğmuş bulunan evlilik birliğinin kararın kesinleştiği anda hukuken sona ermesidir.

Yeniden Evlenme İmkanının Doğması

Boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte evlilik birliği sona ermiştir ve bu durumda boşanan eşlerden erkek eski eşiyle yeniden veya başka bir kadınla hemen; kadın ise boşandığı eşiyle yeniden hemen, başka bir erkekle ancak üç yüz günlük yasal bekleme (iddet) süresi dolduktan sonra yeni bir evlenme sözleşmesi yapma imkanına kavuşurlar.

Kişisel Durumların Değişmesi veya Korunması

Gerçekten, evlenmeyle kazanılmış olan kişisel durumlardan bazıları değişirken (örneğin eşlerin “evli” olmaktan çıkarak “boşanmış kişisel durumunu almaları, kadının kocasının soyadını kaybederek evlenmeden önceki soyadını yeniden alması gibi), bazılarında bir değişiklik olmaz., eşler bunları aynen korurlar (örneğin evlenme ile kazanılmış olan erginlik, vatandaşlık ve kayın hısımlığı gibi)

Kadın Hakkında Bekleme Süresi

Boşanan kadın, boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren üçyüz gün geçmeden tekrar evlenemez. Taraflardan sadece kadın hakkında söz konusu olan bu süreye iddet süresi veya yasal bekleme süresi denir. Ancak boşanmış olan kadın, bu sürenin sona ermesinden önce doğurursa artık üçyüz günlük sürenin geçmesini beklemek zorunda kalmaz; doğurmakla süre biter.

Diğer taraftan, kadının önceki evliliğinden gebe olmadığının anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbirleriyle evlenmek istemeleri hallerinde mahkeme bu süreyi kaldırır.

Zamanaşımının İşlemeye Başlaması

Eşlerin birbirlerinden olan alacakları hakkında evlilik devam ettiği sürece durmuş olan zamanaşımı boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte kendiliğinden kaldığı yerden itibaren işlemeye devam eder.

Mirasçılık Sıfatının Kaybedilmesi

Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler. (TMK. m. 181/I) Boşanan eşlerin mirasçılık sıfatlarını kaybetmeleri, bir bakıma boşanmanın mali sonucu niteliğinde de görülebilir.

Mali Sonuçlar

Boşanma, eşler açısından “mali” nitelikte bir takım sonuçlar doğurur.

  • Ölüme Bağlı Tasarrufların Hükümsüz Hale Gelmesi

“Boşanan eşler, boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça kaybederler” (MK. m. 181/I)

Bu madde hükmünde geçen ölüme bağlı tasarruflar eşler arasında boşanmadan önceki bir dönemde yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflardır. (örneğin bir vasiyetnameyle belli bir mal bırakılmışsa)

  • Mal Rejiminin Tasfiyesi

Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır.

Maddi Tazminat

Medeni Kanunumuz boşanmada kusur bulunmayan ya da daha az kusurlu olan tarafa, boşanma yüzünden uğramış olduğu zararların kısmen giderilmesi amacıyla maddi tazminat isteminde bulunma hakkını tanımaktadır. Boşanan taraflardan birinin diğerinden maddi tazminat isteminde bulunabilmesi için aşağıdaki şartların gerçekleşmiş olması gereklidir.

a) Tazminat isteyen taraf kusursuz ya da daha az kusurlu olmalıdır.

b)Davalı taraf kusurlu olmalıdır.

c)Tazminat isteyen tarafın mevcut veya beklenen bir menfaatinin boşanma yüzünden zedelenmiş olması gerekir.

Manevi Tazminat

TMK m. 174/II ye göre “boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Şartları;

a) Davalı taraf kusurlu olmalıdır.

b)Tazminat isteyen tarafın kişilik hakkı zedelenmiş olmalıdır.

Yoksulluk Nafakası

TMK m. 175 uyarınca “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz”

Boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yöneliktir. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır. Şartları;

a) Taraflardan birinin istemde bulunması gerekir.

b)İstemde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gereklidir.

c)İstemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması gerekir.

d)Nafakanın diğer tarafın mali gücüyle orantılı olmadı gerekir.

Soybağının Reddi Nedir?

TMK. m. 285 de kabul edilmiş olan “babalık karinesi” adi karine olduğu için, aksini ispat etmek suretiyle çürütülebilir. Bu ise, ancak bir dava yoluyla mümkün olabilir. İşte, babalık karinesinin çürütülmesine soybağının reddi, bunu sağlayan davaya da soybağının reddi davası denir.

Soybağının Reddi Halleri Nelerdir?

Soybağının reddini sağlayan davanın şartları, çocuğun ana rahmine evlilik içinde ya da evlilikten önce düşmüş olmasına göre birbirinden farklıdır.

Çocuğun Ana Rahmine Evlilik içinde Düşmüş Olması Hali: TMK m. 287 ye göre, “çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacı, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorundadır”

Evlenme töreninin yapılmasından itibaren yüzseksen günlük bu süre geçtikten sonra doğan çocuk, evlilik içinde ana rahmine düşmüş demektir. Davacının babalık karinesini çürütebilmesi için, kocanın baba olmadığını, kocanın bu kocadan olması olasılığının bulunmadığını, yani fiili imkansızlık halini ispat etmesi gerekir.

Çocuğun Ana Rahmine Evlilikten Önce veya Ayrı Yaşama Sırasında Düşmüş Olması Hali: TMK. m. 288/I e göre; çocuk evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse davacının başka bir kanıt getirmesi gerekmez.

Bu durumda babalık karinesini çürütmek isteyen kocanın bu halde yapması gereken tek şey, çocuğun kendisinden olmadığını ifade etmek üzere sadece “nesebin reddi davası açmak” dır. Ayrıca çocuğun kendisinden olmadığını ispat etmesine ihtiyaç yoktur.

Soybağının Reddi Davası Nedir, Dava Açma Hakkı Kimlere Aittir?

Medeni Kanunun 285 inci maddesiyle kabul etmiş olduğu babalık karinesinin çürütülmesi, ancak “soybağının reddi davası” açmak suretiyle mümkün olabilir.

Bu davada davacı; Soybağının reddi davasını açma hakkı sadece kocaya değil, kocanın dışında bizzat çocuğa, diğer ilgililere ve baba olduğunu iddia eden kişiye de tanınmıştır.

1) Koca :Soybağının reddi davasını açma hakkı, kendisinden başkalarına da tanınmış olmakla beraber asıl davacı, kocadır.

2)Diğer İlgililer: Kocanın, dava açma süresinin geçmesinden önce ölmesi, gaipliğine karar verilmesi ya da ayırt etme gücünü sürekli olarak kaybetmesi hallerinde dava hakkı, çocukla birlikte mirasçı olanların veya çocuk sebebiyle mirasın dışında kalanların hepsine değil, fakat bunlardan sadece “kocanın altsoyuna, anasına ve babasına” tanınmıştır. Öte yandan dava açabileceklere baba olduğunu iddia eden kişi de eklenmiştir. Bu kişiler doğumu ve kocanın ölümünü, ayırt etme gücünü sürekli olarak kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alındığını öğrenmelerinden itibaren bir yıl içinde soybağının reddi davasını açabileceklerdir.

3)Çocuk : Medeni Kanunumuz çocuğa soybağının reddi davasını açma hakkını tanımaktadır. Pek tabii ergin olmayan çocuğa tanınan bu hakkın kullanılması, çocuğa atanacak bir kayyım eliyle kullanabilecektir.

Ergin olmayan çocuğa atanacak kayyım, atama kararının kendisine tebliği tarihinden itibaren bir yıl ve her halde çocuğun doğumunu izleyen beş yıl içinde soybağının reddi davasını açabilecektir.

Bu davada davalı;

1-Ana ve Çocuk : Kocanın ve diğer ilgililerin açacağı soybağının reddi davalarında davalı ana ve çocuktur. Medeni kanunda da belirtildiği “Bu dava ana ve çocuğa karşı açılır” (TMK- m. 286/I c.2)

2-Ana ve Koca :Çocuk tarafından açılacak soybağının reddi davası, ana ve kocaya karşı açılır.

Tanıma Nedir?

Tanıma, doğal ya da genetik babanın bir çocuğun kendisinden olduğu yolunda, kanunda belirtilen makamlara kanunun aradığı şekiller içinde beyanda bulunmasıdır. Diğer bir tanımla “tanıma, evlilik dışı bir çocuğun TMK da yazılı şekil ve usule uygun olarak, babası tarafından benimsenmesidir.

Esasa ilişkin şartlar “tanıyan” ve “tanınacak olan çocuk” bakımından farklıdır.

  • Tanıyanın Baba Olması: Tanıyanla ilgili tek şart, tanıyanın çocuğun doğal babası olmasıdır. Bu nedenledir ki tanıma hakkı sadece babaya verilmiştir.
  • Çocuğun Bir Başka Erkek İle Soybağının Bulunmaması : Tanınacak çocuk ile ilgili tek şart çocuğun bir başka erkek ile soybağının bulunmamasıdır.

Tanıma, evlilik dışında doğmuş olan bir çocuğun babaya soybağı ile bağlanmasını sağlayan bir hukuki işlemdir. Bu nedenle eğer çocuğun başka bir erkekle evlilik tanıma, babalık davası sonucunda verilen babalık hükmü dolayısıyla soybağı ilişkisi mevcut ise, bu çocuğun tanınması mümkün değildir; mümkün ve geçerli bir tanıma için, önce mevcut bu soybağı ilişkisinin ortadan kaldırılması gereklidir.

Evlilik dışı çocuk daha doğmadan önce (cenin iken) tanınabileceği gibi, ergin olduktan ve hatta öldükten sonra dahi tanınabilir.

Şekle İlişkin Şartları:  Tanıma babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmi senette veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla olur.

Babalık Davası nedir?

Evlilik dışında doğmuş olan çocuğunu bizzat kendi isteğiyle tanımayan doğal babaların babalıklarının yargı yoluyla belirlenmesi imkanını getirmiştir. Babalık davası kanunun deyişiyle babalık hükmü evlilik dışında doğmuş olan bir çocuğun gerçek ve genetik babasının hükmen belirlenmesi amacına yönelmiş bulunan bir davadır veya bu dava sonucunda mahkemenin verdiği “babalık hükmü” dür.

Davanın konusu MK. M. 301’e göre, çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesidir.

Babalık Davasının tarafları kimlerdir?

Babalığa hüküm için dava açma hakkı, ana ve çocuğa tanınmıştır.  Ana ve çocuk babalık davasını ayrı ayrı açabilecekleri gibi birlikte de açabilirler.

Babalık davası baba ve babanın mirasçılarına karşı açılır.

Evlat Edinme nedir?

Evlilik, tanıma ve babalık hükmü gibi evlat edinme de soybağının kaynaklarından, yani soybağının kurulması yollarından biridir. Ancak, evlat edinme sonucunda evlat edinen ile evlat edinilen (evlatlık) arasında kurulan soybağı ilişkisi, doğumla kendiliğinden oluşan soybağı gibi “kan bağına” değil taraflar arasında gerçekleşen evlat edinme olgusuna dayanmaktadır. Bu sebepledir ki evlat edinmeden doğan soybağına yapay soybağı denilmektedir.

Vesayet nedir?

Bir yandan velayet altında bulunmayan küçükleri, öte yandan çeşitli sebepler yüzünden kendi kendilerini ve mallarını yönetmekten aciz ergin kişilerin kendilerini ve mallarını korumaya ve onları temsil etmeye yönelik olan bu kuruma vesayet diyoruz.

Vesayetin Türleri nelerdir?

Mahiyeti ve amacı itibariyle bir koruma kurumu olan vesayetin başlıca iki türü vardır. Bunlar “kamu vesayeti” veya “genel vesayet” ile “aile vesayeti” veya özel vesayet” tir.

Kamu Vesayeti :mİşlevi itibariyle, vesayet bir kamu kurumudur. Vasiyi atama, kontrol ve denetleme görev ve yetkisi devlet organları olan mahkemelere aittir.

Aile Vesayeti: Burada başlıca rol ailededir. Devletin rolü ikinci derecede kalmaktadır. Vasinin atanması, vesayetin yönetimi ve vasiye izin verme gibi işlemler mahkemeye değil, hısımlardan meydana gelmiş olan “aile meclisi” ne ait bulunmaktadır.

TMK. M. 398 özel vesayeti düzenlemektedir. Buna göre, vesayet altındaki kişinin menfaatinin haklı gösterdiği, özellikle bir işletmenin, bir ortaklığın veya benzeri işlerin sürdürülmesi gerektiği takdirde vesayet, istisnai olarak bir aileye verilebilir.

Vesayet organları nelerdir?

Vesayet organları; vesayet daireleri, vasiler, kayyımlardan ibarettir. Vesayet organları denilince bir taraftan vasilik görevini yürütmekte olan gerçek kişiler, diğer yandan da yönetim ve denetim görevi yapan makamlar anlaşılmaktadır.

Vesayet daireleri, kamu vesayetinin resmi organlarıdır. Bunlar da vesayet makamı ile denetim makamından ibarettir.

Vasi ve kayyımlar vesayet makamı tarafından atanırlar ve vesayet asıl bunlar tarafından yürütülür.

***  Vasi; Vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kendilerine özen göstermek, malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukuki işlemlerde onları temsil etmek üzere vesayet makamı tarafından atanan bir vesayet organıdır.

*** Kayyım; Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için vesayet makamı tarafından atanan bir vesayet organıdır.

Vesayeti Gerektiren Haller nelerdir?

Vesayet altına konulmayı ve bu suretle korunup kollanmayı gerektiren hallerden biri “küçüklük”, diğeri ise “kısıtlama” dır.

Küçüklük : Küçükler ister erginlik yaşı olan onsekiz yaşını doldurarak, ister ergin kılınma ya da evlenme yoluyla olsun ergin oldukları güne kadar, ana ve babalarının velayeti altındadırlar. Bu itibarla küçüklerin korunması ve kollanması için vesayet altına konulmalarına gerek yoktur. Vesayet altına konulma zorunluluğu, ancak ergin olmayan çocukların velayet altında bulunmamaları durumunda söz konusu olur.

Velayet altında bulunmayan bir küçüğün mevcudiyeti durumunda, bu küçüğün vesayet altına konulması gerekecektir. Küçüklerin vesayet altına konulmasından maksat, onlara vesayet makamınca bir vasi atanmasıdır.

Kısıtlama : Kısıtlama (hacir) , ergin olan fakat kanunda belirtilmiş bulunan sebeplerden biri dolayısıyla korunup kollanmaları gereken kişilerin fiil ehliyetlerinin mahkeme kararıyla kısmen sınırlandırılmasıdır. Diğer bir deyimle, Medeni Kanunda sayıca sınırlı (tahdidi) olarak sayılmış bulunan sebeplerden dolayı kendi menfaatlerini bizzat kollayamayan ergin kimseler, koruma maksadıyla kısıtlanırlar; bu durumda kendilerine bir vasi atanır veya ana ve babaları sağ ise, onların velayeti altına konulurlar.

Kısıtlama tam ehliyetli kişinin ffil ehliyetini sınırlar, yani onu sınırlı ehliyetsiz haline getirir, yoksa onu tam ehliyetsiz hale sokmaz. Çünkü tam fiil ehliyetsizliğinin sebebi, kişinin temyiz kudretine (ayırt etme gücüne) sahip olmamasıdır. Böyle bir kimse ise, zaten kısıtlanmadan önce tam ehliyetsizdir, yoksa kısıtlanma ile tam ehliyetsiz hale gelmez. Tam ehliyetsizlerde kısıtlama, vesayet hükümlerine tabi olmayı sağlar.

Hakkında kısıtlama kararı alınmış olan kişiye kısıtlı denir.

Kısıtlama Sebepleri nelerdir?

Medeni Kanunda kısıtlama sebepleri sayıca sınırlı olarak sayılmıştır. Bunlar;

Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı: MK. m. 405 e göre “akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır”.

Akıl hastası veya akıl zayıfı olan kişilerin kısıtlanabilmeleri için; Kendi işlerini görmekten aciz olmaları veya korunmaları ve bakımları için sürekli yardıma muhtaç bulunmaları, yahut da “başkalarının güvenliğini tehlikeye sokmakta olmaları” lazımdır. Bu alternatif şartlardan biri mevcut olmadıkça kısıtlamadan söz edilemez. Bu şartlardan birinin mevcut olması akıl hastası veya akıl zayıfı olan kişinin kısıtlanması için yeterlidir.

Savurganlık, Alkol veya Uyuşturucu Madde Bağımlılığı, Kötü Yaşama Tarzı, Kötü Yönetim: Medeni Kanunumuz 406 ncı maddesinde farklı dört kısıtlama sebebini bir arada düzenlemiştir. Sözü geçen madde uyarınca, “savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini ve ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır. “

Maddede sayılan sebeplerden birinin bulunması halinde o kişinin kısıtlanabilmesi için, ayrıca “kendisini veya ailesini darlık ve yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açması ve bu yüzden sürekli korunmaya ve bakıma muhtaç olması” veya “başkalarının güvenliğini tehdit etmekte olması” da gereklidir.

Savurganlık (israf):  gelir ve kazançla bağdaştırılamayacak kadar düşüncesizce ve hiçbir fayda sağlanmaksızın bol harcamada bulunmaktır. Bu savurganlık uzun süredir devam ediyor olmalıdır.

Alkol bağımlılığı (ayyaşlık): alkollü içkilere aşırı düşkünlük, içki tutkunu olmak demektir. Zaman zaman normal biçimde içki içen bir kimsenin değil, sürekli içen ve içki içmeyi alkol bağımlılığı durumuna getirmiş olan bir kimsenin kısıtlanması söz konusu olacaktır.

Uyuşturucu madde bağımlılığı: keyif verici uyuşturucu madde kullanmayı ya da son zamanlarda kimsesiz sokak çocuklarında yaygınlaşan tiner koklamayı, bir tutku haline getirmek, eroin, kokain, esrar ve benzeri beyaz zehirleri almadan yaşayamamak demektir.

Kötü yaşama tarzı,:“genel ahlaka aykırı olan ve toplum düzeni ile asla bağdaşmayan, bu düzenin zorunlu ve genel kabul gören yaşama ilkelerinden ağır bir saptama niteliği taşıyan sürekli davranışlardır. “ Daha kısa bir tanımla kötü yaşam tarzı, “çirkin, ahlaka aykırı bir hayat sürmedir.”

Kötü yönetim ise, “bir kimsenin malvarlığını kötü yönetmesi ya da mali işleri ile yeteri kadar ilgilenmemesidir. Yönetimin kötülüğü ya da ilgisizlik çok kere zeka ya da mantık eksikliğinden kaynaklanır” Başka bir tanımla kötü yönetim, “idaresizlik (yönetimsizlik), yani malların idaresi(yönetimi) hususunda kabiliyetsizliktir.

Özgürlüğü Bağlayıcı Ceza :Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya (hapis cezasına mahkum olmak da kısıtlama sebebidir.  TMK m. 407 ye göre, “bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her ergin kısıtlanır. “

İstek Üzerine Kısıtlama : Medeni Kanunumuz, hakkında herhangi bir kısıtlama sebebi bulunmamakla birlikte bazı ergin kişilere, kendi istekleriyle kısıtlanma yolunu açık tutmuştur.

TMK. m. 408’e göre “Yaşlılığı, sakatlığı, deneyimsizliği, veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kısıtlanmasını isteyebilir”

TMK. m. 408 uyarınca kısıtlama kararının alınabilmesi için, kısıtlanması söz konusu olan kişinin bunu istemesi, yani kısıtlanması için bir istemde bulunması şarttır. İstemde bulunan kişinin ergin olmasının yanında ayırt etme gücüne sahip bulunması da şarttır.

Kayyımlık nedir?

Kayyım da vasi gibi , vesayet organlarından biridir. Ancak kayyımlığın fonksiyonu vasilikten farklıdır. Gerçekten vasi, vesayet altındaki kimsenin hem kendisini gözetmek, hem de malvarlığını yönetmek ve hukuki işlemlerde onu temsil etmek üzere atandığı halde, kayyım sadece belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için görevlendirilir.

Kayyım atanmasını gerektiren haller Medeni Kanunda açıkça belirlenmiştir. Bu itibarla kayyım hangi iş için atanmış ise, görev ve yetkisinin sınırları bu işe göre saptanır.

Temsil Kayyımlığı:  Eğer kayyım, bir kimsenin belli bir işini görmek, diğer bir deyimle belli bİr işte kayyım atandığı gerçek veya tüzel kişiyi temsil etmek üzere görevlendirilmiş ise, buna “temsil kayyımlığı” deriz.

TMK m. 426 da üç bent olarak sayılmış haller şunlardır;

  1. Ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse,
  2. Bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışıyorsa,
  3. Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa.

Temsil kayyımlığı sadece yukarıda sayılan haller için söz konusu değildir. Soybağının reddinde, babalık davasında vb. birçok hususa ilişkin olarak temsil etmek üzere temsil kayyımı atanır. Temsil kayyımı kendisine verilen işi vesayet makamının talimatına aynen uymak suretiyle ifa eder.

Yönetim Kayyımlığı: Eğer kayyım herhangi bir kimse tarafından yönetilmeyen, yani yönetimsiz mallar için gerekli önlemleri almak üzere atanmış ise, buna da yönetim kayyımlığı diyoruz.  MK. m. 427 de yönetim kayyımı atanmasını gerektiren haller belirtilmiştir;

  • Bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve oturduğu yerde bilinmezse
  • Vesayet altına alınması için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, bir kişi malvarlığını kendi başına yönetmek veya bunun için temsilci atamak gücünden yoksunsa,
  • Bir terekede mirasçılık hakları henüz belli değilse veya ceninin menfaatleri gerekli kılarsa,
  • Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa,
  • Bir hayır işi veya genel yarar amacı güden başka bir iş için halktan toplanan para ve sair yardımı yönetme ve harcama yolu sağlanamamışsa.

Yönetim kayyımı, malların yönetimi ve korunması için gerekli olan işlemleri, yani olağan işlemleri bizzat yapabilir.

İsteğe Bağlı Kayyımlık: İstek üzerine kısıtlama sebeplerinin bulunması halinde, hakkında bu sebepler söz konusu olan ergin kişinin istemi üzerine bir kayyım atanabilir.

Miras Hukuku ile ilgili sık sorulan sorular:

Mirasçı nedir?

Mirasbırakanın ölümü üzerine mirasbırakanın terekesinden pay alan gerçek veya tüzel kişilere verilen isimdir. Medeni Kanunun’da iki tür mirasçılık düzenlenmiştir bunlar kanuni ve atanmış mirasçıdır. Kanuni mirasçılık kanundan doğan yasal mirasçılık türü olup, iradi mirasçılık ise kişinin iradesine bağlı olarak atanmış mirasçılardır. Kanuni mirasçılık zümre sistemine göre belirlenmektedir. Zümre sistemine göre; mirasın bir sonraki zümreye geçebilmesi için önceki zümrede hiç mirasçı bulunmaması gereklidir.

Miras nasıl paylaşılır?

Medeni Kanunu’a göre; kanuni mirasçılar üç zümrede toplanır.

Birinci zümre mirasçılar : Mirasbırakanın birinci derecede mirasçıları, onun alt soyudur. Çocuklar eşit olarak mirasçıdır. Evlilik dışı çocuk, evlatlık birinci derecede zümre mirasçısıdır. Altsoy, sağ kalan eş ile birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¾ ünü alır. Yani sağ kalan eş mirasın ¼ ünü çocuklar ise ¾ ünü alırlar.

İkinci zümre mirasçılar: Mirasbırakanın anne ve baba ve onun altsoy hısımlarıdır. Altsoyu bulunmayan mirasbırakanın mirasçıları ana ve babasıdır. Bunlar da eşit olarak mirasçıdır. Mirasbırakandan önce ölmüş ana ve babanın yerini  her derece halefiyet yolu ile kendi alt soyu alır.

Üçüncü zümre mirasçılar: altsoyu, ana ve babası  ve onların altsoyu bulunmayan mirasbırakanın mirasçıları büyük ana ve büyük babadır. 

Devletin mirasçılığı: mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası devlete geçer.

İradi Mirasçılık Nedir?

Mirasbırakan tarafından ölüme bağlı tasarrufla (vasiyetname ya da miras sözleşmesi)  mirasçı olarak atanan kişi iradi mirasçıdır.

Mirasçılık Sıfatını Sona Erdiren Nedenler Nelerdir?

Mirasçılık sıfatı ; mirasçılıktan çıkarma (ıskat), mirastan feragat, mirastan yoksunluk ve mirasın reddi hallerinde sona erer.

Mirastan Çıkarma Nedir Ve Nasıl Gerçekleşir?

Mirasbırakan kural olarak kanuni mirasçının saklı payı üzerine tasarruf edemez. Mirasbırakan kanunda sayılan nedenler dışında böyle bir tasarrufta bulunursa, saklı paylı mirasçı saklı payının tamamlanmasını isteyebilir. Bu kuralın istisnalarından biri mirastan ıskat olup TMK’nın 510-513. maddelerinde düzenlenmiştir.

Mirastan çıkarma, mirabırakanın ölüme bağlı bir tasarruf ile kanunun belirlediği nedenlerden birine dayanarak saklı paylı mirasçısının saklı payını indirmesi veya tamamen ortadan kaldırmasıdır. Yalnız saklı paylı mirasçılar için geçerli olup, saklı paylı olmayan bir mirasçının miras payının tasarrufu için ıskata gerek olmayıp, mirasbırakan bu payı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Iskat saklı paya yönelik de yapılabilir. Kanuni miras payının saklı pay seviyesine getirilmesi bir ıskat değildir.

Mirastan ıskat ile ıskat edilen mirasçı terekeden bir pay isteyemez. Saklı payı tamamen veya kısmen ortadan kaldırıldığından tenkis davası açamaz.

Ancak TMK’nın 512. Maddesine göre, ıskatın geçerliliği içim ıskat nedeninin mutlaka ölüme bağlı tasarrufta gösterilmesi ve gerektiğinde ıskat nedeninin kanıtlanması gerekir. Bu koşullar yerine getirilmez ise yani ıskat nedeni kanıtlanamaz veya ıskat nedeni gösterilmemişse mirasçının saklı payı gözetilir, saklı payı çıkarılan mirasçıya verilir.

Mirastan çıkarma kanuni şekillere uygun yapılmış bir ölüme bağlı tasarruf ile mümkündür. Ölüme bağlı tasarrufta ıskat edilenin isminin ve ıskat sebebinin açıkça yazılmış olması şarttır.

Mirastan çıkarma (ıskat) çeşitleri nelerdir?

TMK’nin 510. Maddesinde cezai (olağan) mirasçılıktan çıkarma hallerini, TMK’nin 513. maddesinde ise koruyucu (borç ödemeden aciz nedeniyle) mirasçılıktan çıkarma halini düzenlemiştir.

Her iki ıskatın farkları;

  • Cezai ıskat, saklı paylı mirasçıların tümü hakkında geçerli iken; borç ödemeden aciz sebebiyle ıskat, sadece mirasbırakanın altsoyu hakkında söz konusu olur.
  • Cezai ıskat, saklı payın tamamı veya bir kısmı için söz konusu iken; koruyucu ıskat, çıkarılanın saklı payının en fazla yarısı hakkında söz konusu olur.
  • Cezai ıskatta, çıkarılanın saklı paylı altsoyunun bulunmaması halinde, bunun saklı payı mirasbırakanın tasarruf oranına eklenir iken, borç ödemeden aciz sebebiyle mirasçılıktan çıkarmada, mirasbırakan, çıkarılana ait saklı payın yarısını, çıkarılan mirasçının doğmuş ve doğacak çocuklarına özgülemekle yükümlüdür.

Cezai (Olağan) Iskat

TMK’nin 510. maddesine göre,

Aşağıdaki durumlarda mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:

  1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
  2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.

Bu düzenlemeye göre, saklı paylı mirasçı, gerek mirasbırakana karşı ve gerek ailesinden birine karşı yapmak zorunda olduğu görev ve yükümlülüklerini yerine getirmemesi veya mirabırakana yahut yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemesi hallerinde mirasbırakan tarafından mirasçılıktan çıkarılabilir. Bu çıkarma sebepleri sınırlı bir biçimde kanunda gösterilmiştir.

Ağır bir suça teşebbüs de yeterlidir. Suçun zamanaşımı ya da şikayet yokluğu nedeni ile kovuşturulmamış olsa da, yahut ceza verilmesine rağmen zamanaşımı af gibi konular olsa da tüm bu sebeple mirastan çıkarma yani ıskat nedenidir.

  1. Koruyucu (Borç Ödemeden Aciz Nedeniyle) Iskat

Mirasbırakanın, borcunu ödemekten acze düşen mirasçısının saklı payının yarısını bu mirasçının alacaklılarına gitmesine engel olmak için onun doğmuş veya doğacak olan çocuklarına özgülemesi halidir.

Bu mirastan çıkarma şeklinde mirasbırakanın bu yarı payı mirasçılıktan çıkarılanın doğmuş veya doğacak çocuklarına özgülemesi ve bunun için vasiyetçinin ölüm anında ıskat edilen mirasçının alt soyunun bulunması veya tam ve sağ doğmak şartıyla ana rahmine düşmüş olması şarttır. Altsoyun doğmuş çocukları doğmuş çocukları, bu pay üzerinde üstsoyları mirasın açıldığı sırada ölmüş gibi hak sahibi olurlar. Altsoyun henüz doğmamış çocukları ise, bu hakkı artmirasçı gibi kazanırlar.

Borç ödemeden aciz sebebiyle mirasçılıktan çıkarmada, çıkarılan altsoy, mirasçılık sıfatını kaybetmez. Çıkarılan mirasçı, saklı payının yarısı oranında terekenin paylaşımına katılır ve mirasçıların sahip olduğu diğer her türlü hakka sahip olur. Aynı zamanda mirasçı sıfatıyla sorumluluğu da devam eder.

Aciz sebebiyle (koruyucu) çıkarma, cezai çıkarmanın aksine, mirasbırakanın saklı paylı mirasçılarının tümü hakkında değil, sadece altsoyu hakkında uygulanabilir.

Altsoyun aciz halinde bulunduğunun, aciz belgesiyle sabit olması gerekir. Aciz sebebiyle mirasçılıktan çıkarma tasarrufunun iptali için, çıkarılan mirasçının talebinin bulunması gerekir. İptal ile mirabırakanın bu yöndeki tasarrufu ortadan kalkar ve çıkarılan mirasçı, miras payının tamamını elde eder.

Mirastan Yoksunluk Nedir, Mirastan Yoksunluk Nedenleri Nelerdir?

Mirastan yoksunluk, kanunda düzenlenen nedenlerle mirasçının mirasçılık sıfatının kaldırılması veya lehine belirli mal vasiyet edilmiş olan şahıstan bu malı alabilmek imkanının ortadan kaldırılmasıdır. Bir kimsenin mirastan yoksunluğu için kanuni sebeplerden birinin bulunması yeterlidir. Ayrıca mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarrufuna gerek yoktur.

Mirastan yoksunluk nedenleri TMK’nin 578. maddesinde düzenlenmiş olup, düzenlemeye göre,

“Aşağıdaki kimseler mirasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemezler:

  1. Mirasbırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler,
  2. Mirasbırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak sürekli şekilde ölüme bağlı tasarruf yapamayacak duruma getirenler,
  3. Mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarruf yapmasını veya böyle bir tasarruftan dönmesini aldatma, zorlama veya korkutma yoluyla sağlayanlar ve engelleyenler,
  4. Mirasbırakanın artık yeniden yapamayacağı bir durumda ve zamanda ölüme bağlı bir tasarrufu kasten ve hukuka aykırı olarak ortadan kaldıranlar veya bozanlar”

Mirasın Reddi Nedir, Türleri Nelerdir?

TMK’nin 599/2. Maddesine göre, murisin borçlarından, kanuni mirasçılar ve atanmış mirasçılar sorumludur. Ancak atanmış mirasçıların sorumluluğu ancak cüz’i halefiyet hükümlerine göre gerçekleşir. Mirasçıların kişisel sorumluluğu, ancak mirasın kabulü veya ret süresinin geçmesi, yani mirasçıların mirası kesin olarak kazanmaları ile başlar.

  1. Mirasın Gerçek Reddi

TMK’nin 605/1. Maddesinde “mirasın gerçek reddi” düzenlenmiş olup, düzenlemeye göre , “kanuni ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler. “ TMK’nin 606/1. Maddesine göre mirası ret üç ay içinde yapılmalıdır. Bu süre TMK’nin 606/2. Maddesine göre, “kanuni mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar” Ancak TMK’nin 607. maddesine göre; “koruma önlemi olarak terekenin yazımı halinde mirası ret süresi, kanuni ve atanmış mirasçılar için yazım işleminin sona erdiğinin sulh hakimi tarafından kendilerine bildirilmesiyle başlar. “

Mirasın reddi, mirası ret hakkı olan kanuni ve atanmış bir mirasçının, kural olarak mirasbırakanın ölümünü öğrendiği tarihten başlayarak, üç aylık hak düşürücü süre içinde oturduğu sulh hukuk mahkemesine yapacağı bozucu yenilik doğuran bir irade açıklamasıyla gerçekleşir. Mirasın reddinin kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Sulh hakimi sözlü veya yazılı ret beyanını bir tutanakla tespit eder ve ret beyanının özel kütüğe tesciline karar verir.

  1. Terekenin Borca Batık Olması Nedeniyle Mirasın Hükmen Reddi

TMK’nin 605/2. Maddesinde terekenin borca batık olması nedeniyle “mirasın hükmen reddi” düzenlenmiş olup, düzenlemeye göre, “Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır. “

Görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi, yetkili mahkeme mirasbırakanın son yerleşim yeri mahkemesidir. Bu yetki kuralı kesin yetki kuralıdır.

Davacı, yasal ve atanmış mirasçılardır. Davalı tarafta ise, terekeden alacaklı olanların tümünün yer alması gerekir.

Davada borca batık olduğu iddia edilen terekenin aktif ve pasifleriyle birlikte tespiti ile ölüm tarihi itibariyle terekenin borca batık olup olmadığı mahkemece belirlenecek ve sonucuna göre karar verilecektir.

Mahkemece yapılan araştırmalar sonucu aktif malvarlığının takibe konu borç miktarını karşılamadığı anlaşılırsa terekenin borca batık olduğuna karar verilecektir.

Miras reddedildiğinde geçmişe yönelik sonuç doğurur. Mirası reddeden kişi geçmişe etkili olarak (mirasbırakanın ölümü anından itibaren) mirasçı sıfatını kaybeder. Bu durumda tereke, mirası reddeden mirasçı mirasbırakandan önce ölmüş gibi paylaşılır.

Mirası Ret Hakkının Düşmesi Nedeniyle Reddin İptali Davası Nedir?

Kanun hükmüne göre kanuni süresi içerisinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur. Ancak mirasçı mirabırakanın ölümü tarihinden itibaren üç aylık hak düşürücü süre içerisinde herhangi bir neden göstermeden mirası reddedebileceği gibi mirasbırakanın ölümü tarihi itibarıyla tereke borca batık ise bu hak düşürücü süre geçirildikten sonra da mirasın hükmen reddine karar verilmesini mahkemeden isteyebilir.

Ancak ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, olağan nitelikte olmayan ve mirasbırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı, mirası reddedemez. Yani mirası ret hakkı düşer. Bu nedenle mirasçının mirası reddinden etkilenenler reddin iptalini dava yoluyla mahkemeden isteyebilirler.

Bu davada davacı, mirasbırakanın alacaklıları veya iflas idaresidir. Davalı tüm mirasçılardır.

Mirastan Feragat Nedir?

TMK’nin 528/1. maddesine göre, “Mirasbırakan, bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir. “ Yani mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakan ile müstakbel mirasçısı arasında, ilerideki miras payından tamamen veya kısmen, karşılık sağlanarak veya karşılıksız olarak vazgeçmesine ilişkin bir miras sözleşmesidir. Müstakbel mirasçı muris ile yapacağı feragat sözleşmesi ile mirasbırakana karşı ilerde doğacak olan miras hakkından vazgeçebilir. Mirasçının vazgeçtiği hak miras hakkı değil, beklenen bir haktır. Feragat sözleşmesi şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan mirasbırakan, feragat sözleşmesini bizzat temsilci kullanmadan ve resmi vasiyetname şeklinde yapmak zorundadır.

Mirastan feragat sözleşmesi ile ileride doğacak haklarından tam feragat eden mirasçı murisin borçlarından sorumlu olmaz. Kısmı feragatte ise, mirasçılık sıfatı devam ettiği için diğer mirasçılarla birlikte murisin borçlarından, feragat sözleşmesinin ivazlı veya ivazsız olmasına bakılmaksızın, şahsi ve müteselsilen sorumludur.

Ölüme Bağlı Tasarruflar Nelerdir?

Hüküm ve sonuç doğurması mirasbırakanın ölümüne bağlı olan tasarruflar ölüme bağlı tasarruflardır. Sağlığında irade beyanında bulunan beyan sahibinin bu irade beyanı ölümünden sonra hüküm doğurur. Bu şekli ile mirasbırakanın terekesine ilişkindirler ve ölüm işlemin asli unsurudur. Ölüme bağlı tasarruf yapma hakkı şahsa sıkı suretle bağlı haklardan olup, temsilci vasıtasıyla yapılamaz. Mirasbırakan yapmak istediği ölüme bağlı tasarrufu bizzat yapmalıdır.

Ölüme Bağlı Tasarrufların Çeşitleri

Medeni Kanunda ölüme bağlı tasarruflar, şekli (geniş) anlamda ölüme bağlı tasarruflar ve maddi (dar) anlamda ölüme bağlı tasarruflar olarak ikiye ayrılmaktadır.

Şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflar ile kastedilen, mirasbırakanın uymak zorunda olduğu şekillerdir ki, mirasbırakan ölümünden sonra gerçekleştirilmesini istediği arzularını ancak bu şekillere uymak suretiyle düzenleyebilir.

Maddi anlamda ölüme bağlı tasarruflar ile kastedilen ise, mirasbırakanın uymak zorunda olduğu şekillerle gerçekleştirdiği ölüme bağlı tasarruflarla istediği huşulardır. Şekli anlamdaki ölüme bağlı tasarrufun mahiyetini belirler.

Kanun maddesine göre şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflar iki şekilde yapılabilir; vasiyetname ve miras sözleşmesi. Başka şekilde ölüme bağlı tasarruf yapılamaz.

Maddi anlamda ölüme bağlı tasarruflar; tereke malları üzerindeki tasarruflar (ölüme bağlı bağışlar) ve tereke ile doğrudan ilişkili olmayan tasarruflardır. Ölüme bağlı bağışlar mirasçı ataması veya belirli mal vasiyeti şeklinde gerçekleşir.

Vasiyetname nedir?

Vasiyetname, mirasbırakanın ölümüne bağlı bir tasarruf olup, bu tasarrufla vasiyet eden ölümünden sonra gerçekleşmesini istediği arzularını bildirir. Üç şekilde düzenlenebilir;  bunlar; resmi vasiyetname, el yazılı vasiyetname, sözlü vasiyettir

Vasiyetçi, malvarlığı üzerinde ölüme bağlı tasarruf yapmak hak ve yetkisine sahiptir. Vasiyet serbestisi kuralı gereği mirasbırakanın vasiyet yapma mecburiyeti de yoktur. Mirasbırakan, vasiyet yapmayı taahhüt etmiş olsa bile, vasiyet yapma mecburiyeti olmadığından, hükümsüz bir taahhüttür. Bu taahhüdün ifası istenemez. Vasiyet yapma hakkı şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olup; vekil, veli, vasi ile vasiyetname yapılması mümkün değildir. Vasiyetname tek taraflı bir hukuki işlemdir. Vasiyetnamenin geçerliliği için, lehine ölüme bağlı tasarrufta bulunulanın kabulüne ihtiyaç yoktur. Yalnızca vasiyetçinin iradesini ortaya koyan beyanı yeterlidir. Bu nedenle, yani tek taraflı bir hukuki işlem olması nedeniyle, vasiyetçi ölümüne kadar her zaman vasiyetinden dönebilir.

Mirasbıranın malvarlığı üzerinde vasiyet yapma hak ve yetkisinin sınırı, saklı pay mirasçıların saklı payları olup, mirasbırakan bu payları ihlal edecek şekilde vasiyet yapma yetkisine sahip değildir. Saklı pay kurallarının ihlali halinde tenkis davası ile bu ihlalin giderilmesi istenebilir.

Diğer bir sınırlama ise, ölüme bağlı tasarrufların, kanuna, ahlak ve adaba aykırı olmamasıdır. Bu son halde, ahlaka ve adaba aykırı ölüme bağlı tasarrufun iptali istenebilir.

 *Niteliklerine Göre Vasiyetnameler

  1. Mirasçı Ataması

TMK’nin 516. Maddesine göre, “Mirasbırakan, mirasın tamamı veya belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir. Bir kişinin mirasın tamamını veya belli bir oranını almasını içeren her tasarruf, mirasçı ataması sayılır. Mirasçı atanan kişinin bizzat vasiyetçi tarafından yapılan ölüme bağlı tasarrufta gösterilmesi şarttır. Mirasçı atanan terekenin külli halefi olur. Ölümle birlikte mirasçı atanan tereke üzerinde hak sahibi olur. Tereke aktif ve pasifiyle bir bütün halinde atanmış mirasçıya intikal eder.

2.Belirli Mal Vasiyeti

TMK’ nin 517. Maddesine göre, mirasbırakanın kişiyi mirasçı olarak atamadan belli bir mal veya hakkı vasiyetname ile bir başkasına bırakmasıdır. Belirli mal vasiyetinin konusu sadece belirli bir maldır. Bir alacak veya talep hakkı doğuran her şey olabilir. Mutlaka nakdi değeri olması gerekmez. Ancak mal vasiyetine konu olan şeyin mutlaka belirli veya belirlenebilir olması gerekir. Aksi halde ölüme bağlı tasarruf kendiliğinden hükümsüzdür. Mal vasiyeti gerçek veya tüzel kişiler lehine yapılabilir.

Miras Sözleşmesi nedir?

Medeni Kanunda düzenlenen bir diğer ölüme bağlı tasarruf şekli miras sözleşmesi olup, bir tarafı mirasbırakan, diğer tarafı mirasçı veya üçüncü kişi olan, iki taraflı ölüme bağlı bir hukuki işlemdir. Taraflar arasında karşılıklı ve birbirlerine uygun irade beyanları ile yapılan miras sözleşmesi, bu özelliğinden dolayı her iki tarafı da bağlar. Bu sözleşme ile mirasbırakanın, ölümünden sonra mirası üzerinde maddi anlamda bir ölüme bağlı tasarrufta bulunur ya da mirasçı, ileride doğacak miras hakkından kısmen veya tamamen vazgeçer.

Vasiyetçi ile yapılan ölüme bağlı bir sözleşmedir. Mirasbırakan sözleşmesi bir sözleşme olmasına rağmen, mirasbırakan bir borç altına girmez. Mirasbırakan bu sözleşme ile terekesini veya terekesindeki bir malını ölümünden sonrası için devretme taahhüdü altına girmektedir. Sözleşmenin diğer tarafı mirasbırakanın ölümünden sonrası bir hak kazanır. İki çeşit miras sözleşmesi mevcut olup, bunlar;

-Olumlu Miras Sözleşmesi (Tasarrufi Miras Sözleşmeleri)

Olumlu miras sözleşmesi ile mirasbırakan karşı tarafı veya üçüncü kişiyi mirasçı olarak atayabilir veya onlara mal bırakma yükümlülüğü altına girebilir.

-Olumsuz Miras Sözleşmesi (Mirastan Feragat Sözleşmeleri)

Kanunumuzda genel olarak “miras sözleşmesi” olarak tanımlanan olumlu miras sözleşmesi ile vasiyetçi ölüme bağlı tasarruf ve bağış yapmakta; buna karşılık mirastan feragat sözleşmesi ile bir mirasçı miras hakkından kısmen veya tamamen vazgeçmektedir.

Vasiyetnameden farklı olarak, mirasbırakanın bu sözleşmeden, ilke olarak, tek taraflı olarak dönmesi mümkün değildir. Miras sözleşmesine konu edim, ancak mirasbırakanın ölümünden sonra doğar.

Mirastan feragat sözleşmesi, feragat sözleşmesini bizzat temsilci kullanmadan ve resmi şekilde yapmak zorundadır. Feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder.

Vasiyetnamenin Tenfizi nedir?

Belirli mal vasiyeti halinde kanuni veya atanmış mirasçı kendi lehine vasiyet edilen belirli malı talep edebilir. Çünkü vasiyet alacaklısı (musaleh), tereke üzerinde tam hakka sahibi olmayıp, vasiyet borçlusuna karşı ileri sürebileceği bir şahsi hak kazanır. Kişisel hakka dayalı olarak terekeden alacaklı duruma geçer ve sadece malı istemek hakkı kazanır. Çünkü vasiyet alacaklısı kendisine vasiyet edilen şey üzerindeki hakka ancak bu malın vasiyet borçlusu tarafından usulüne uygun olarak kendisine devri ile kavuşur.

Eğer vasiyetname vasiyet borçluları tarafından kendiliğinden yerine getirilmezse lehtarına vasiyetin yerine getirilmesi için dava hakkı verir. Bu dava uygulamada vasiyetin yerine getirilmesi (tenfizi) davası olarak adlandırılmaktadır.

Vasiyetnamenin tenfizi hususu TMK’nin 600. Maddesinde düzenlenmiş olup, düzenlemeye göre kendisine belli bir mal vasiyet edilen kimse ölümle beraber mülkiyet hakkını tescilsiz kazanmaz. Onun hakkı sadece bu malın mülkiyetinin adına tescil ettirilmesini talep hakkından ibarettir.

Tenfiz için öncelikle tenfizine karar verilecek hakkın vasiyetnamede yer alması gerekir. Vasiyetnamede yer alan bir hakkın teslimi ile ilgili yorum yapılırken uyulması gereken husus ise mirasbırakanın iradesini ayakta tutacak şekilde yorum yapmaktır.

*Vasiyetin Tenfizi (Yerine Getirilmesi) Koşulları

1.İnfazı mümkün ve geçerli bir vasiyetnamenin bulunması koşulu

2.Vasiyetnamenin açılıp okunması koşulu

3.Vasiyetnamenin kesinleşmesi veya vasiyetnameye ve terekeye yönelik açılmış davaların sonuçlanması koşulu

4.Vasiyetnameye konu hak ve alacakların halen terekede olması koşulu

***Vasiyetnamenin tenfizi davalarında davacı vasiyetname ile kendisine belirli mal bırakılan kişidir. Davalı ise, vasiyetname ile bir tenfiz memuru yani vasiyeti yerine getirme görevlisi atanmışsa ona, yoksa kanuni ve varsa atanmış mirasçılara karşı açılmalıdır.  Bu durumda kanuni mirasçılar ve varsa atanmış mirasçı zorunlu dava arkadaşıdırlar.

Ölüme Bağlı Tasarruflarda İptal Nedir?

Kanunda sayılan bazı hallerin gerçekleşmesi halinde ölüme bağlı tasarrufun mahkemece iptali yoluna gidilir. Çünkü ölüme bağlı tasarruflarda hem ehliyetsizlik ve şekle aykırılık gibi kesin hükümsüzlük nedenlerinin ve hem de irade fesadı gibi iptal isteme hakkı veren nedenlerinin bulunması halinde ölüme bağlı tasarruflar kendiliğinden hükümsüz hale gelmezler. Mahkemece verilecek bir iptal kararına kadar geçerliliğini sürdürürler.

Ölüme bağlı tasarrufları iptali için TMK’nin 557. maddesinde düzenlenen sebeplerden birinin bulunması şarttır. Düzenlemeye göre ölüme bağlı tasarrufun iptal nedenleri; mirasbırakanın ehliyetsizliği, mirasbırakanın iradesinin hata, hile veya korkutma sonucu sakatlanmış olması, ölüme bağlı tasarrufun hukuka ve ahlaka aykırı olması, ölüme bağlı tasarrufun kanunda öngörülen şekil kurallarına uygun yapılmamış olması. Ancak bu sebeplerden biri bulunsa da tek başına iptal kararı verilmesi için yeterli olmayıp bu sebeplerden birine veya birkaçına dayalı olarak hak düşürücü süre içerisinde dava açılması gerekir.

Ölüme bağlı tasarrufların özellikle vasiyetnamenin iptali davasının açılması için diğer bir şart ise, vasiyetnamenin yetkili sulh hukuk mahkemesinde açılmış olması ve vasiyetnamenin taraflara tebliğ edilmiş olması gerekir.

İptal nedenleri nelerdir?

TMK’nin 557. maddesindeki düzenlemeye göre, ölüme bağlı tasarrufların iptalini sağlayan nedenler;

-Ehliyetsizlik

-İradeyi fesada uğratan sebepler (hata, hile ve korkutma)

-Hukuka ve ahlaka aykırılık

-Geçerlilik şekillerine aykırılık

1-Ehliyetsizlik sebebiyle iptal

Fiil ehliyeti, bir kişinin kendi iradesi ile yaptığı fiil ve hareketler sonucu hak sahibi olması veya borç altına girebilmesidir. Yani fiil ehliyetine sahip kişiler (tam ehliyetliler) hukuki işlem yapabilir, hak sahibi olabilir ve borç altına girebilir.

Fiil ehliyeti için aranan şartlar; Ergin (Reşit) olmak, Ayırt etme gücüne sahip olmak, kısıtlı olmamak şeklindedir.

Vasiyet yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olmak gerekir.

Buna karşılık TMK madde 503 gereği; “Miras sözleşmesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak, kısıtlı bulunmamak gerekir.”

Diğer hukuki işlemlerden farklı olarak ölüme bağlı tasarruflarda ehliyetsizlik bir kesin hükümsüzlük (butlan) nedeni olmayıp ilgililerce ileri sürülmediği takdirde mahkemece kendiliğinden iptal nedeni olarak ele alınamaz.

2-İrade bozukluklarının sonuçları

TBK’nin 39. maddesine göre “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Bu şekli ile iradesi sakatlanan taraf sözleşmeyle bağlı değildir. İptal hakkı süresinde kullanılırsa sözleşmeyi geçersiz kılmak amacıyla ayrıca bir dava açılmasına gerek olmadan sözleşme geçmişe etkili olarak kurulduğu tarih itibarıyla ortadan kalkar. İptal hakkı tek taraflı hak düşürücü nitelikteki bir yıllık süre içerisinde karşı tarafa ulaşması gerekli, açık veya zımni bir irade beyanıyla kullanılır.

*Ölüme bağlı tasarrufların irade bozukluğu nedeniyle iptali

Ölüme bağlı tasarruflarda irade bozukluğu nedenleri TMK’nin 504/1. maddesinde düzenlenmiş olup, düzenlemeye göre,

“Mirasbırakın yanılma, aldatma, korkutma, veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarruf geçersizdir.”

Her ne kadar maddede bu şekilde yer alsa da bu hallerin varlığı halinde ölüme bağlı tasarruf kendiliğinden geçersiz sayılmaz. Bu durumda iptal talebi ve iptal davasını açma hakkı doğar. Bu takdirde ölüme bağlı tasarruf ancak bir mahkeme kararı ile iptal edilebilir.

3- Ölüme Bağlı Tasarrufların Hukuka ve Ahlaka Aykırılık Nedenleriyle İptali

Amacı kanun ve ahlak kurallarına aykırı olan vasiyet iptal edilebilir bir hukuki işlem ise de, ancak ilgilisi tarafından bir iptal davası açılması halinde iptal edilir.

4-Ölüme Bağlı Tasarrufların Şekle Aykırılık Nedeniyle İptali

Yukarıda belirttiğimiz gibi TMK’nın 531. Maddesine göre, yapılış şekillerine göre vasiyetname üçe ayrılır: resmi vasiyetname, mirasbırakanın el yazısı ile vasiyetname ya da sözlü vasiyetname.

Ölüme bağlı tasarruflar sıkı şekil şartlarına tabi tutulmuşlardır. Her vasiyet çeşidinin geçerlilik şekilleri kanunda belirtilmiş olup, bu şekiller geçerlilik şekli olup, bu şekillere aykırılık iptal sebebidir.

Hak Düşürücü Süre

Ölüme bağlı tasarrufların iptali için Medeni Kanun md. 559’da belirlenen süre içinde  iptal nedenlerinin belirtilerek dava açılması gereklidir. İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer. Hükümsüzlük, def”i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.

Miras hukuku ile ilgili dava türleri nelerdir?

Mirasçılıktan çıkarma ile ilgili, iptal ve tespit davası açılabilir. Mirastan yoksunluk koşullarının oluşması halinde mirastan yoksunluğun tespiti davası açılabilir. Mirasın reddi  halinde reddin iptali davası açılabilir. Mirastan feragat durumu halinde; tenkis, geri verme davalarının açılması mümkündür.

Yine miras hukukunu ilgilendiren muris muvazaası, mirasçılardan bir lehine diğerlerinden mal kaçırmak maksatlı olarak yapıldığından uygulamada en sık görülen dava türlerindendir.

Muris Muvazaası nedir?

Miras bırakanın, mirasçıdan mal kaçırmak, onların kendilerinden mal kaçırıldığı yönünde yapacakları itirazları, açacakları davaları önlemek amacıyla onları aldatmak içim karşı taraf ile anlaşarak, gerçek iradesine uygun düşmeyen ve hiçbir hüküm ve sonuç doğurmayacak biçimde yapılan ve görünürdeki bir işlemin arkasında gerçek gizli bir sözleşme ile yapılan hukuki işlemler muris muvazaası olarak adlandırılır. Bu sözleşmeye göre; miras bırakan, mirasçılardan birini veya bir kaçını aldatarak diğeri lehine hukuki işlem yapar.

Saklı pay sahibi olsun veya olmasın, her mirasçı mirastan mal kaçırmak amacıyla miras bırakan tarafından yapılan muvazaalı sözleşmenin geçersizliğinin tespitini, bu sözleşmeye göre tapu kaydı oluşturulmuşsa tapu kaydının iptali ile payı oranında tescilini ve terekeye döndürülmesini isteyebilir.

Tenkis Davası nedir ?

Tenkis konusu miras hukukunda pek çok konu ile iç içe geçmiştir ancak genel manada; saklı payın tamamlanması davası olarak adlandırılabilir. Miras bırakanın  karşılıksız olarak bağış yoluyla ve ya saklamak maksadıyla gerçek bedelin altında bir bedel ile  devir edilmesini konu alan dava türüdür. Tenkis davası,  miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufla değiştirilmesini yasal sınıra çekilmesini amaçlayan dava türüdür. Tenkis davasının kabulü halinde; mirasbırakanın tasarrufu değiştirilecek, saklı pay yasal sınırı yükseltilecek  yeni bir durum belirlenecektir. Bu yönüyle yenilik doğuran (inşai ) bir dava türüdür.