Nişanlılık, evlenme öncesi aşamada çiftlerin birbirine verdiği evlenme sözüdür. Toplumun temel taşı olan aileyi ilgilendiren birçok konu gibi hukuk düzeni nişanlılık kurumunu da hukuksal bir temele dayandırmış ve bu ilişkiden doğan hak ve borçları düzenlemiştir. Bu bültende, nişanlanmanın hukuksal niteliği, nişanlılığın sona ermesi hali ve bu halde açılabilecek davalar ile karşı taraftan hangi taleplerde bulunulacağı konularına değinilmiştir.
1) Nişanlanmanın Hukuksal Niteliği Nedir?
Türk Medeni Kanunu nişanlanmanın evlenme vaadiyle olacağını düzenlemektedir. Kanunda başka bir şart öngörülmediği için iki kişi arasında nişanlılık ilişkisinin kurulması için herhangi yazılı sözleşmeye ihtiyaç olmadığı gibi, çiftlerin birbirine açıkça evlenme sözü vermiş olması da gerekmemektedir. Ancak Yargıtay nişanlılık ilişkisinin varlığının ispatı için belli bir nişan töreni yapılmış olmasını arayabilmektedir. Örneğin aşağıdaki Yargıtay kararı konuyla ilgili tespitler içermektedir;
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/22515 E., 2018/9548 K.;
“Nişanın hukuken geçerli olması için belli bir rituel içinde yapılmış olması, nişanın duyurulması(ilan edilmesi) ve aile bireylerinin şahitliği çerçevesinde yapılması gerekmektedir. Taraflar arasında geleneksel anlamda nişan merasimi bulunmamaktadır. Somut olayda; taraflar gayri resmi şekilde bir araya gelmiş olup, bu durumda nişandan ve yasal olarak korunması gereken bir birliktelikten söz edilmesi mümkün değildir. Dosya kapsamından tarafların nişanlanmadıkları anlaşıldığına göre, taraflar arasındaki ilişkinin aile hukuku prensiplerine göre değil, borçlar hukuku kurallarına, özellikle de haksız eyleme ilişkin hükümlere göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Kararın oy birliği ile bozulmasına hükmedilmiştir.”
Bize göre, Kanunen öngörülmeyen bir şekil şartının içtihatla getirilmesi, hem Borçlar Hukuku alanında kabul edilen sözleşme özgürlüğü ilkesine hem de hukuki usule aykırılık teşkil etmektedir. Örneğin, iki kişinin evlilik yoluna girdiği ve bu yönde hazırlıklar yaptığının ortada olduğu bir durumda, sırf ortada bir nişan töreninin bulunmaması nedeniyle tarafların nişanlı olmadığını kabul etmenin bir yasal dayanağı var mıdır ve en önemlisi bu adaletli bir sonuç doğurur mu?
Türk Medeni Kanunu’na göre, geçerli bir nişanlılık ilişkisi kurulduğunun kabulü için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekmektedir;
- Nişanlanacak kişilerin nişanlanma ehliyetine sahip olması; nişanlanmak için evlenmede olduğu gibi belli bir yaş sınır olmasa da yine de tarafların ayırt etme gücüne sahip olması şartı aranmaktadır.
- Nişanlanma yönünde açık veya örtülü iradelerinin olması,
- Nişanlanma önünde hukuksal engellerin bulunmaması; Kesin evlenme engellerinin bulunduğu hallerde nişanlanma da evleviyetle hükümsüz sayılır. Örneğin taraflardan birinin hâlihazırda bir başkasıyla evli olması, her iki tarafın aynı cinsiyetten olması gibi hallerde nişanlanma da geçersizdir.
2)Nişanlılığın Sona Ermesi
Nişanlılık ölüm gibi doğal sebeplerle sona erebildiği gibi, nişanlılar arasında geçen olaylar veya diğer engeller sebebiyle sona erebilir. Herhangi bir sebep olmaksızın da taraflardan biri nişanlılık ilişkisini dilediği zaman sonlandırabilir ya da karşılıklı anlaşmayla nişanlılığa son verilebilir. Nişanlılığa kimin hangi sebeple son verdiğinin daha sonra açılacak davalarda önem arz etmesi nedeniyle bu hususa dikkat edilmesi gerekmektedir. Aşağıda nişanlılığın sona erme sebeplerinden bazılarına yer verilmiştir;
- Evlenme: Nişanlanmanın arzu edilen ve beklenen sonucu ve asıl amacı olan evlilik gerçekleştiği takdirde nişanlılık sona erer. Nişanlılardan birisinin başka birisiyle evlendiği durumlarda da nişanlanma sona erer.
- Ölüm veya Gaiplik: Nişanlılardan birinin ölmesi veya gaipliğine karar verilmiş olması hallerinde nişanlanma kendiliğinden sona erer.
- Çifte Nişanlanma: Nişanlılardan birisi, başka bir kişiyle nişanlandığı takdirde de nişanlılık ilişkisi sona erer. Bu durumda yeniden nişanlanan tarafın nişanı bozduğu kabul edilir.
- Şartın gerçekleşmemesi: Nişanlanma belli bir şarta bağlı olarak yapılmış ve bu şart gerçekleşmemişse nişanlılık ilişkisine son verilebilir. Örneğin, bu yıl üniversiteden mezun olma şartıyla verilen evlenme vaadinden bu şartın gerçekleşmemesi halinde dönülmesi mümkündür.
- Evlenme Engelinin Ortaya Çıkması: Nişanlanma bir evlenme vaadi olduğundan, kesin bir evlenme engelinin ortaya çıktığı hallerde nişanlılık ilişkisi kendiliğinden ortadan kalkar.
- İmkansızlık Hali: Nişanlılardan birisinin cinsiyet değiştirmesi üzerine nişanlılık ilişkisi kendiliğinden sona erer.
- Anlaşma: Nişanlılar aralarında anlaşarak nişanlılığı her zaman sona erdirebilirler.
- İrade Bozukluğu Hali: Nişanlılardan birisinin kendisinin hile, aldatma veya tehdit ile nişanlandığını, aslında nişanlanma yönünde sağlıklı bir iradesinin olmadığını ileri sürerek nişanlılığı sona erdirmesi mümkündür.
- Nişanın Bozulması(Nişanın Atılması): Nişanlılardan birisinin evlenmek istememesi nedeniyle hiçbir neden göstermeksizin nişanlılığa son vermesi halinde nişan bozulur.
3)Nişanlılığın sona ermesi halinde karşı taraftan hangi taleplerde bulunulabilir?
Öncelikle belirtelim ki nişanlılık karı tarafı evlenmeye zorlamak amacıyla dava hakkı vermez. Sadece karşı taraftan nişanlılığın sona ermesi kaynaklı mali nitelikli taleplerde bulunulması mümkündür. Medeni kanunumuz nişanlılık ilişkisinin esasen sadece sonuçlarını düzenlemekle yetinmiştir. Buna göre, nişanlının karşı taraftan isteyebileceği talepler Kanun’da şöyle sıralanmaktadır;
- Hediyelerin geri verilmesi
- Maddi tazminat davası
- Manevi tazminat davası
3.1. Nişanlılıkta Alınan Hediyelerin İadesi
Nişanlılık ilişkisinin evlenme dışında herhangi bir sebepten sona ermesi halinde nişanlılardan biri veya onun ailesinin, diğer tarafa nişanlılık süresinde almış olduğu hediyelerden alışılmışın dışında olanlarını geri isteyebilir. Burada nişanlılardan birinin bizzat veya anne babasının ya da anne babası gibi davrananların(Ana ve baba gibi davrananlardan kastedilen ana veya babası dışında nişanlananı büyüten amca, dayı, hala, teyze olabilir.), diğer nişanlıya bir hediye almış olması, bu hediyenin de örf, adet, gelenek ve göreneklere ve tabi ki tarafların ekonomik güçlerine oranla makul bir hediye olarak kabul edilememesi gerekmektedir. Örneğin, giymekle, kullanılmakla eskiyen ve tüketilen (elbise, ayakkabı, kozmetik vs. gibi) eşyaların iadesine karar verilemez. Yargıtay içtihatlarında; tüm altın, takı ve ziynet eşyaları alışılmış dışı hediye olarak kabul edilmiştir. Yine ev, araba gibi maddi değeri yüksek hediyeler de alışılmışın dışında kabul edilmektedir.
Hediyelerin iadesinin istenebilmesi için karşı tarafın kusurlu olması veya haklı bir sebep yokken nişanın bozulmuş olması gerekmemektedir. Taraflar anlaşarak nişanlılık ilişkisine son verse, hatta nişanı haksız şekilde bozan taraf kendisi olsa dahi taraflardan birinin ya da ailesinin diğer tarafa almış olduğu büyük ve olağandışı hediyeleri geri istenebilir. Yine dikkat edilmesi gereken bir diğer konu, nişanlının veya ailesinin diğer nişanlıya vermiş oldukları hediyeler geri istenebilirken; ailelerin birbirine vermiş oldukları hediyeler geri istenemez.
Hediyenin bu davada aynen iadesine karar verilmektedir. Hediye aynen iade edilemeyecekse, örneğin hediye bir başkasına satılmışsa, piyasadan tedarik edilecek özdeşinin iadesi gerçekleştirilir. Hediyenin dava tarihinde aynen veya mislen geri verilmesi mümkün değilse, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade sağlanır.
3.2. Maddi Tazminat Davası
Haklı bir neden yokken nişanın taraflardan biri tarafından bozulması veya nişanın taraflardan birine yüklenebilecek kusurlu davranış nedeniyle bozulması hallerinde diğer tarafın maddi tazminat isteme hakkı vardır. Söz konusu tazminat, dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddi fedakarlıkların karşılığı olarak görülmektedir. Yine aynı şekilde nişan giderleri de maddi tazminat davası kapsamında istenebilir. Maddi tazminat kapsamında istenebilecek harcamalara örnek vermek gerekirse, oturulacak bir alınması veya kiralanması, eve masraf yapılması, mobilya-beyaz eşya alınması, davetiye bastırılması, düğün mekanına para ödenmesi hallerinde bu masraflar karşı taraftan istenebilir.
Maddi tazminat davası, nişanlılardan biri tarafından diğerinden istenebileceği gibi, nişanlının ana ve babası veya ana-babası gibi davranan kişiler tarafından yaptıkları harcamalarla ölçülü şekilde maddi tazminat talebinde bulunabilirler.
Maddi tazminat davasının açılabilmesi için karşı tarafın kusurlu olması şarttır. Nişan ya haksız şekilde bozulmuş ya da taraflardan birinin kusurlu davranışı sebebiyle bozulmuş olmalıdır.
Dava neticesinde mahkeme kendi belirleyeceği miktarda uygun bir tazminata hükmeder. Miktar hakimin takdirine bırakılmıştır. Hakim ödenecek tazminatı belirlerken tarafların maddi durumları, kusurlu davranışın ağırlığı ve yapılan harcamaların tutarına göre tüm durumları değerlendirerek bir tutar belirleyecektir.
3.3. Manevi Tazminat Davası
Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Kanunumuz manevi tazminat istenebilmesi için de nişanlının kusurlu davranışının bulunması gerektiğini esas almıştır. Ayrıca manevi tazminat isteminde bulunan kişinin nişanın bozulmasına bir kusurunun bulunmaması gerekmektedir.
Manevi tazminat istenebilmesi için nişanlının kişilik haklarına saldırı olması şartı aranmaktadır. Buna örnek olarak; nişanlıyı rencide eden, şeref, onur ve itibarını zedeleyen davranışlarda bulunulmuş olması, nişanlıya fiziksel veya cinsel şiddet uygulanması, nişanlanacak kişiyi aile, eş ve dostuna karşı zor durumda bırakması, nişanlıyı küçük düşürücü davranışlarda bulunması gösterilebilir.
Manevi tazminat davasını sadece nişanlılardan biri diğerine karşı açabilir. Ana baba veya öyle davrananların manevi tazminat isteme hakkı yoktur.
Konuyla ilgili Yargıtay kararında şu ifadelere yer verilmiştir;
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/21667 E., 2017/11157 K.
“Somut olayda; davacı ile davalının aileleriyle birlikte nişan öncesinde alışverişe çıktıkları, alışveriş sonrasında davalının davacının fiziksel yapısından rahatsızlık duyduğuna dair mesajlar gönderdiği, davalının nişan töreni öncesinde davacının basenlerini kontrol edilmesine izin vermemesi halinde nişanın yapılmayacağının söylediği, davalının isteği üzerine bir sonraki gün kuaförde diğer davalı ile davalının kardeşinin, davacının basenlerini kontrol ettikleri, bu olayların etkisinde kalan davacının aynı gün nişanı bozmak zorunda kaldığı, davalının davranışlarının davacıyı küçük düşürücü, kişilik haklarına zarar verici nitelikte bulunduğu, davacının üzüntü duymasına eden olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, bu kapsamda davalının davacıya yönelik eylemleri sonucu manevi tazminatın yasal koşulları oluşmuştur. Sebepsiz zenginleşme teşkil etmeyecek, hakkaniyete uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde verilen kararın bozulması gerekmiştir.”
4.Nişanlılığın Sona Ermesinden Doğan Davalarda Zamanaşımı Süresi
Nişanlılığın sona ermesi nedeniyle hediyelerin iadesi, maddi ve manevi tazminat davalarının istenmesi, bir yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Kural olarak bu süre nişanın sona ermesinden itibaren başlar. Sona ermenin üzerinden 1 yıl geçmesiyle bu talepler zamanaşımına uğrayacaktır.
SONUÇ
Nişanlılığın sona ermesinde sonra karşı taraftan talep edilebilecekler yukarıda kısaca açıklanmıştır. Bu davalarla ilgili olarak hızlı harekete geçilmesi önemlidir. Çünkü taleplerin nişanın sona ermesinden itibaren 1 yıl geçmeden yapılması gerekmektedir.
Hediyelerin Geri Verilmesi, Maddi ve Manevi Tazminat Davalarının açılması ve takip edilmesinde uyulması gereken önemli kurallar bulunmaktadır. Hediyelerin verilmesi, maddi ve manevi tazminat isteminde davanın yürütülmesi ve kusurun ispatı noktalarında Aile Hukuku konusunda uzman bir Avukat ile çalışılmasını hem hak kaybı hem de zaman kaybı yaşanmaması amacıyla tavsiye etmekteyiz.
Saygılarımızla.
REFERANSLAR
AKINTÜRK, Turgut/ATEŞ KARAMAN, Derya, (2011), Aile Hukuku, Beta Yayıncılık, İstanbul.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/21667 E., 2017/11157 K.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/22515 E., 2018/9548 K.
Türk Medeni Kanunu.