Borçlunun kural olarak her türlü mal ve hakkının haczedilmesi mümkündür. Bu durumun istisnası Kanun’da haczedilemeyeceği öngörülmüş olan mal ve haklar olup bunların hangileri olduğu açıkça belirtilmiştir. Borçlunun taşınır, taşınmaz malları ile alacak hakkı gibi malvarlığında yer alan tüm aktiflerin haczi mümkündür. Ancak bu mal ve hakların haczi usulleri birbirinden farklıdır. Örneğin borçlunun taşınır ve taşınmaz malları bulunduğu yerde haczedilirken, kimi malların haczi için kayıtlı oldukları sicile icra dairesi tarafından haciz yazısı gönderilmesi ve sicile şerh düşülmesi yeterlidir. Borçlunun üçüncü kişilerden olan alacak hakkının haczi de İcra ve İflâs Kanunu’nda özel bir usule bağlanmıştır. Borçlunun üçüncü kişilerden olan alacakları denince akla borçlunun işvereninden olan maaş veya ücreti, bir bankadaki parası, bir kişiye vermiş olduğu ödünç para, bir şirketteki kâr veya tasfiye payı, satmış olduğu malın satış bedeli alacağı gibi birçok alacak hakkı gelmektedir. Borçlunun üçüncü kişilerdeki bu türden alacaklarının haczi iki gruba ayrılarak incelenmektedir;
- Borçlunun üçüncü kişilerdeki maaş veya ücretinin haczi,
- Borçlunun üçüncü kişilerdeki alacağının haczi,
Bu iki haciz türü, Kanun’da farklı maddelerde düzenlenmiş olup, eğer borçlunun üçüncü kişideki alacak hakkı maaş veya ücret haczi cinsinden ise, bunun İİK madde 355-356’da düzenlenmiştir. Borçlunun maaş veya ücret dışındaki alacaklarının haczi ise İİK madde 89’da öngörülen usule göre yapılmaktadır. Uygulamada “89 haczi” denilen bu usul daha çok borçlunun bankadaki mevduatının haczi için kullanıldığından bu bültende İİK madde 89 uygulaması borçlunun bankadaki alacak hakkının haczedilmesi üzerinden ele alınacaktır.
1. Borçlunun Bankadaki Alacağının Haczi Nasıl Gerçekleştirilir?
Borçlunun bankadaki alacak hakkının haczedilmesi için alacaklı tarafından haciz talebinde bulunulması gerekmektedir. Ancak bir alacaklının borçlunun hangi bankada ve ne miktarda alacağının bulunduğunu bilmesi oldukça zordur. Bu tür bilgiler bankacılık sırrına girdiğinden herkesle paylaşılmamaktadır. Bu durumda iki ihtimal ortaya çıkabilir;
- Borçlunun mal beyanında bulunurken bankadaki parasını kendisinin beyan etmesi hali,
- Borçlunun kendisinin mal beyanında bulunmadığı veya bulunduğu halde bankadaki parasından bahsetmediği halde alacaklının, bir bankada borçluya ait paranın bulunduğu iddiasında bulunması hali.
İlk durumdaki gibi borçlu kendisi bankada parası olduğunu bildirirse, bankadaki mevduat kolayca haczedilir. İkinci durumda da alacaklının talebiyle borçlunun mevduatı haczedilir; fakat bu arada borçlunun gerçekten o bankada bir alacağının(parasının) bulunup bulunmadığı henüz bilinmemektedir. Bu konudaki gerçek, icra müdür tarafından bankaya gönderilen haciz ihbarnamesi neticesinde ortaya çıkacaktır.
Alacaklının talebiyle borçlunun bankadaki parasının haczi usulü, sadece alacaklının iddiasına dayandığından kanun koyucu burada üçüncü kişiye itiraz ve savunma hakkı tanımak için özel bir usul öngörmüştür. Bu usulde bankaya borçlunun parasının haczi için üç adete kadar haciz ihbarnamesi gönderilmektedir. Her bir haciz ihbarnamesine bankanın itirazı ya da dava açması imkanı tanınarak, bankanın aslında borçlu olmadığı bir parayı sırf alacaklının basit bir iddiası üzerine ödemek zorunda kalmaması sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak bu ihbarnamelerden birine banka tarafından itiraz edilmesi halinde artık bankaya yeni haciz ihbarnameleri gönderilemeyecek, banka borcu ödemekten kurtulmuş olacaktır. Aşağıda bu süreçle ilgili detaylı bilgi verilmektedir.
1.1. Bankaya Birinci Haciz İhbarnamesinin Gönderilmesi
Yargıtay’a göre; “Borçlunun üçüncü kişi bankadaki mevduat alacağı, İİK’nun 106/2. maddesi gereğince menkul hükmündedir. Bankadaki mevduat, menkul haczi gibi icra müdürlüğünce bankaya yazılacak yazı ile haczedilebileceği gibi (HGK’nun 1.12.1999 tarih ve 1999/12-1003/1017 sayılı kararı), İİK’nun 89. maddesine uygun olarak düzenlenen haciz ihbarnamesi ile de haczedilebilir. Bu takdirde İİK’nun 89. ve bunu izleyen maddelerde yazılı hukuki sonuçlar doğar. İİK’nun 89. maddesindeki koşulları taşımayan haciz yazısı gönderilmesi halinde, anılan maddedeki sonuçlar doğmaz ve borç bankanın zimmetinde sayılmaz.”[1]
İcra takibinde üçüncü kişi konumundaki banka genel müdürlüğüne, bu banka nezdindeki borçluya ait banka hesabında bulunan paraya haciz konulması için alacaklının talebi üzerine birinci haciz ihbarnamesi gönderilir. Bu ihbarnameyle icra müdürü, asıl takip borçlusuna ait olan bankadaki paraya haciz konulmuş olduğunu haber verir. İhbarnamede bankaya bundan sonra borçluya olan mevduat borcunu sadece icra dairesine ödemesi gerektiği ihtar edilir. İhbarname ile bankaya, eğer alacaklının iddia ettiği gibi bir para varsa bunu 7 gün içinde icra dairesine ödemesini, şayet böyle bir borcun olmadığını düşünüyorsa 7 gün içinde itiraz etmesi gerektiği uyarısında bulunulur.
Banka eğer böyle bir alacağın varlığını kabul eder ve icra dairesine ödeme yaparsa artık bankaya ikinci haciz ihbarnamesi gönderilmez. Banka süresinde itirazda bulunursa da, ona bir daha haciz ihbarnamesi gönderilemez. Banka hem ödeme yapmaz hem de itirazda bulunmazsa, borç bankanın zimmetinde sayılacağı ve neticede bu borcu ödemek zorunda kalacağı bankaya ihtar edilir. Ayrıca bankaya ikinci haciz ihbarnamesi gönderilir.
1.2. İkinci Haciz İhbarnamesi
Banka 7 gün içinde birinci ihbarnameye itiraz etmediği takdirde ona ikinci haciz ihbarnamesi tebliğ edilir. Bu ihbarnamede, birinci ihbarnameye itirazda bulunulmadığı için borcun bankanın zimmetinde kabul edildiği, bu borcu 7 gün içinde icra dairesinde ödeyebileceği veya 7 gün içinde bu ihbarnameye itiraz edebileceği ihtarı yer alır. Banka tarafından süresi içinde ödeme yapılır veya itirazda bulunulursa, bankaya üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilemez. Şayet süresi içinde hem ödeme yapılmaz hem de itirazda bulunulmazsa, borcun bankanın zimmetinde bulunduğu olgusu kesinleşir ve bankaya üçüncü haciz ihbarnamesi tebliğ edilir.
1.3. Üçüncü Haciz İhbarnamesi
Kendisine daha önce iki kez ihbarname gönderilmesine rağmen bu ihbarnamelere süresinde itiraz etmeyen borçluya üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilir. Bu ihbarnamede, borcun bankanın zimmetinde sayıldığı olgusunun kesinleştiği, bu nedenle bu borcun 15 gün içinde ödenmesi gerektiği ya da halen böyle bir borcun olmadığı düşünülüyorsa, aynı 15 günlük süre içinde menfî tespit davası açılması gerektiği ihtar edilir.
Şayet banka 15 gün içinde menfî tespit davasını açar ve 20 gün içinde de bu davayı açtığını kendisine üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliğinden itibaren icra dairesine bildirirse, banka hakkındaki takip durur. Bu davada ispat yükü banka üzerindedir. Böyle bir borcu olmadığını ispat ederek davayı kazanırsa artık bankaya karşı takibe devam edilemez. Açılan davayı banka değil de alacaklı kazanırsa, bu kez banka ihbarnamelere gerçeğe aykırı şekilde itiraz etmesi nedeniyle borcun %20’sinden az olmamak üzere bir icra tazminatına mahkum edildiği gibi, icra takibine de devam edilir.
Bankanın hiç dava açmaması halinde borcu icra dairesine ödeme yükümlülüğü doğar. Bu takdirde 15 günlük sürede ödeme yapmayan bankanın alacaklının alacağını karşılamaya yetecek miktarda mallarına(parasına) icra dairesi tarafından haciz konularak alacaklının alacak hakkı ödetilir.
“İİK’nun 89/3. maddesinde “Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, mal yedinde veya borç zimmetinde sayılır ve kendisine gönderilen haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmediği, bu nedenle de malın yedinde veya borcun zimmetinde sayıldığı ikinci bir ihbarname ile bildirilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, üçüncü şahsın ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir.” hükmü yer almaktadır.
Somut olayda, dava konusu takip dosyası incelendiğinde, şikayetçiye İİK’nun 89/1. maddesi uyarınca birinci haciz ihbarnamesinin gönderildiği, şikayetçinin 04.10.2019 havale tarihli dilekçe ile borçlu… Kurumsal Hizmetler A.Ş.’nin 03.10.2019 tarihi itibari ile 346.458,58 TL blokede bekleyen alacağının bulunduğunu, diğer borçlu……….’in ise alacağının bulunmadığını belirtiği, ardından ikinci haciz ihbarnamesinin gönderildiği, bu kez ikinci haciz ihbarnamesine 21.10.2019 havale tarihli dilekçe ile şikayetçinin işletmeleri dahil tüm teşkilatı adına her iki borçlu yönünden itiraz ettiği, itiraza rağmen üçüncü haciz ihbarnamesinin gönderildiği görülmüştür.
O halde ikinci haciz ihbarnamesine karşı süresinde açıkça itiraz edilmiş olduğundan üçüncü haciz ihbarnamesinin gönderilmesi mümkün olmayıp, ilk derece mahkemesinin üçüncü haciz ihbarnamesinin iptaline ilişkin kararı yerinde olup, Bölge Adliye Mahkemesince, alacaklının istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir. [2]
1.4. İtirazın Niteliği
Banka tarafından yapılan itirazlar böyle bir borcun olmadığı veya daha önce borçluya ödenmiş olduğu, mevduattaki paranın alacaklının iddia ettiği miktarda olmadığı, bankanın da takip borçlusundan alacaklı olduğu, mevduat üzerinde rehin tesis edilmiş olduğu gibi çeşitli itirazlarda bulunabilir. Ayrıca bankanın, takip borçlusuyla arasındaki ilişkiden kaynaklanan itiraz ve defileri de itirazında takip alacaklısına karşı ileri sürebilmesi mümkündür. Aşağıda mevduat üzerinde rehin hakkı kurulmasıyla alakalı olarak farklılık arz eden bir hususa temas eden Yargıtay kararı paylaşılmıştır;
İİK’nun 89. maddesi uyarınca gönderilen haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişi bankanın, borçluya ait mevduat hesabı üzerinde rehin hakkının olduğunu ileri sürmesi, itiraz niteliğinde olup, alacaklı, İİK’nun 89/4. maddesi uyarınca üçüncü kişinin cevabının aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü kişinin İİK’nun 338/1. maddesi hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir (HGK’nun 28.3.2012 tarih ve 2011/12-849-242 sayılı kararı).
Üçüncü kişinin haciz müzekkeresine karşı mevduat hesabı üzerinde kendisinin rehin hakkı bulunduğunu ileri sürmesi ise, İİK’nun 96/1. maddesi uyarınca istihkak iddiası niteliğinde olup, icra müdürünün İİK’nun 99. maddesinde yazılı kurallara göre işlem yapması gerekir. İİK’nun 99. maddesinde; “Haczedilen şey, borçlunun elinde (m.96) olmayıp da üzerinde mülkiyet veya rehin hakkı (m.23) iddia eden üçüncü bir şahıs nezdinde bulunursa, icra müdürü o şahıs aleyhine icra mahkemesine müracaat için alacaklıya yedi gün mühlet verir. Bu mühlet içinde icra hakimliğine dava ikame edilmezse üçüncü şahsın iddiası kabul edilmiş sayılır” düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda, icra dairesinin, borçlunun bankadaki mevduatının haczi için birinci haciz ihbarnamesi gönderdiği tespit edilmiştir. Üçüncü kişi durumundaki bankanın haciz ihbarnamesine karşı mevduat üzerinde rehin hakkı olduğunu ileri sürmesi itiraz niteliğinde olup icra müdürlüğünce paranın bankadan istenmesi usul ve yasaya aykırıdır.
O halde icra mahkemesince, bankanın cevabının itiraz niteliğinde olduğu ve alacaklının İİK’nun 89/4. maddesi uyarınca üçüncü kişinin cevabının aksini icra mahkemesinde ispat etmesi gerektiği gözetilerek şikâyetin kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.[3]
2. Menfî Tespit Davası ve Sonuçları
Bu dava banka tarafından takip alacaklısına karşı açılmaktadır. Banka bu davada alacaklının iddia ettiği gibi bir borcun zimmetinde bulunmadığını ispat etmeye çalışır. Dava genel mahkemelerde genel hükümlere göre görülür. İcra mahkemesi bu davada görevli değildir. Davanın konusuna göre, asliye hukuk mahkemesi, asliye ticaret mahkemesi görevli mahkeme olabilir. Yetkili mahkeme ise, icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi veya bankanın yerleşim yeri mahkemesidir.
Şayet bu dava ihbarnamenin tebliğinden itibaren 15 gün içinde açılır ve 20 gün içinde de icra dairesine bildirilirse herhangi bir teminat ödenmesine gerek olmaksızın icra takibi duracaktır.
Davada özellikle bankaya ait ticari defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak gerçek durum ortaya çıkarılmaktadır. Bunun haricinde alacaklının da her türlü delille ispat faaliyetinde bulunması mümkündür.
Eğer bu süreçte banka gerçekte borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kalmışsa, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre takip borçlusuna dava açabilir. Yine, alacaklı ağır kusuru veya kötüniyetli olarak bankaya karşı böyle bir takip başlatmışsa, banka takip alacaklısına karşı istirdat(geri alma) davası açabilir.
3. Bankanın Haksız İtirazı Halinde Alacaklının Ceza ve Tazminat İstemi
Banka, takip borçlusuna ait bir paranın kendi nezdinde olmasına rağmen, haksız şekilde haciz ihbarnamelerine itiraz ederek borcunun bulunmadığını beyan etmiş olabilir. Bu durumda alacaklı haksız olarak itirazda bulunan ve icra takibini durduran bankaya karşı icra mahkemesinde dava açabilir. Davanın konusu ceza ve/veya tazminat(İİK m.89/4) olabilir.
Bankanın yalan beyanda bulunması nedeniyle öncelikle cezalandırılmasının talep edildiği bu davayı icra mahkemesi icra ceza mahkemesi sıfatıyla görür. Ceza davasının alacaklının, bankanın ikinci haciz ihbarnamesine itiraz ettiğini öğrenmesinden sonra 3 ay içinde açması gerekir(İİK m.347). tazminat davası ise 2 ve 10 yıllık genel haksız fiil zamanaşımı süresi içinde açılabilir.
“Alacaklı tarafından, üçüncü kişi konumunda bulunan davalının, İİK’nun 89/1. maddesi uyarınca gönderilen haciz ihbarnamesine karşı süresinde yapmış olduğu itirazın gerçeğe aykırı olduğu ileri sürülerek İİK’nun 89/4. maddesi gereğince tazminat talep edildiği, mahkemece ,istemin reddine karar verildiği görülmektedir.
İİK.nun 89/4. maddesinde; “Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder” düzenlemesi yer almaktadır. Kanun hükmünde yer alan tazminatın konusu, haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması sebebiyle takip alacaklısının uğradığı zarardır. Bu davada üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının aksi, İİK.nun 68. maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir. Anılan maddenin açık hükmü gereğince; icra mahkemesince, genel hükümlere göre yargılama yapılarak sonuca gidilmelidir.”[4]
Bu davada bankanın gerçeğe aykırı beyanını ispat yükü davacı alacaklıdadır. Banka kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak durum ispat edilebilir. Aşağıda konuyla alakalı güncel Yargıtay kararı yer almaktadır;
“Alacaklı vekili, icra mahkemesine başvurusunda, takip dışı (3. kişi) davalı …’nun, 89/1 haciz ihbarnamesine itirazının haksız olduğunu ileri sürerek davalının, birinci haciz ihbarnamesine konu borç tutarı ve işlemiş faiz miktarı kadar tazminata mahkum edilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; şirket ortağının şirket hakkında takip bakımından 3. kişi olarak kabul edilemeyeceği ve ihbarname düzenlenemeyeceği, ihbarnameye itiraz halinde tipik bir borçlunun 3. kişideki alacağı halinin bulunduğunun söylenemeyeceği, bu halde borçlu şirketin gerçekte talep etmesinin mümkün olmadığı tasfiye sonucu alınacak bu kaydi alacağın İİK.nun 88. Maddesi kapsamında talep etmesinin mümkün görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
6102 sayılı TTK’nun 124. maddesinde; limited şirketlerin sermaye şirketi olduğu, aynı Kanunun 125. maddesinde; ticaret şirketlerinin tüzel kişiliği haiz olup, Türk Medenî Kanunu’nun 48. maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilecekleri ve borçları üstlenebilecekleri, aynı Kanunun 128. maddesinde ise; her ortağın usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı, şirkete karşı borçlu olduğu hükme bağlanmıştır.
Kural olarak, borçlunun her türlü mal ve hakkı haczedilebilir. Haczedilmezlik için İcra ve İflas Kanununda veya özel kanunlarda açık hüküm bulunması zorunludur. Diğer bir anlatımla bir mal veya hakkın haczedilemeyeceğinin kabul edilebilmesi için, bu konuda açıkça bir kanun hükmünün varlığı veya maddi hukuk anlamında o mal veya hakkın satış ve devrine engel yasal bir düzenlemenin bulunması şarttır. Şirket ortağı, ortağı olduğu şirket tüzel kişiliğinden ayrı bir kişiliğe sahip olup, TMK anlamında gerçek kişi olduğundan şirkete göre üçüncü kişi sayılır. TTK’nun yukarıda açıklanan maddeleri uyarınca şirket ortakları, şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettikleri sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu olduklarından ve borçlu şirketin, şirket ortağındaki sermaye alacağının haczine engel yasal bir düzenleme de bulunmadığından sermaye alacağının haczi mümkündür. Kaldı ki, borçlu şirketin, üçüncü kişi şirket ortağı nezdinde, sermaye borcu dışında tamamen özel hukuktan kaynaklanan ve paraya çevrilmesi mümkün, İİK’nun 89. maddesi kapsamında haczedilebilecek nitelikte başkaca hak ve alacaklarının bulunabileceği de kuşkusuzdur.
HGK’nun 11.05.2016 tarih ve 2014/12-1078 Esas numaralı içtihadı doğrultusunda ve yukarıda açıklanan olgular karşısında; şirket ortağı, borçlu şirket bakımından üçüncü kişi sayılacağından, şirket ortağına 89/1, 89/2 ve 89/3 haciz ihbarnamesi gönderilmesinde yasaya uymayan bir yön bulunmamaktadır ve mahkemenin gerekçesi bu yönden isabetsizdir.
İİK’nun 89/4. maddesine dayalı olarak açılan tazminat davasında, tarafların göstereceği deliller, ticari defterler ve kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak, ihbarnamenin tebliğ tarihi itibariyle, borçlunun, üçüncü kişiden istenebilir, kesin nitelikte bir alacağının mevcut olup olmadığı genel hükümler çerçevesinde belirlenir, diğer bir ifade ile anılan maddeye göre tazminata hükmedilebilmesi için, borçlunun, haciz ihbarnamesinin üçüncü kişiye tebliği tarihi itibariyle, üçüncü kişi nezdinde kesinleşmiş, İİK.’nun 89/1. maddesi kapsamında haczedilebilecek muaccel bir alacağının bulunması zorunludur.
Somut olayda, dosya kapsamında mevcut 05/12/2013 tarihli bilirkişi raporunda; borçlu şirketin 2011 yılı defterlerine göre 3. kişi davalının borçlu şirkete 783.514,54 TL borçlu olduğu , ancak 2011 yılı Kurumlar vergisi beyannamesinde ortaklardan alacak hesabının 777.767,74 TL olarak beyan edilmesine rağmen şirket ortakları üzerinde görünen söz konusu bakiyelerin ….LTD şti isimli bir şirketin cari hesabına virmanlanarak ortaklardan alacaklar hesabının kapatıldığının tespit edildiği, 2012 yılının yasal defterlerinin ibraz edilmemiş olması nedeniyle dava tarihi olan 29/05/2012 tarihi itibariyle tespit yapılamadığı görüşü bildirilmiştir.
kişi …’nun , asıl borçlu .., hacizihbarnamesinin tebliğ tarihi olan 22/05/2012 tarihi itibariyle kesinleşmiş ve muaccel bir borcunun bulunup bulunmadığının tespiti için borçlu şirkete ait 2012 yılı defter kayıtlarını oluşturan defter ve belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılıp, 89/1. hacizihbarnamesinin tebliğ tarihi itibariyle borçlunun 3. şahıstan kesinleşmiş ve muaccel bir alacağının olup olmadığının net olarak tespit edilerek sonucuna göre hukuki durumun tayin ve takdiri yerine, yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.[5]
4. Haczedilen Paranın Alacaklıya Ödenmesi
Uygulamada haczedilen paranın alacaklıya ödenmesi konusunda problemler yaşanmaktadır. Bankalar alacaklıya ödeme yapmak için kendilerine müzekkere ya da 103 davetiyesi gönderilmesini beklemektedir. Yasal olarak böyle bir müzekkere beklenmesine gerek olmamasına rağmen bankaların bu tutumu hakkın yerine getirilmesinden kaçınmak niteliğindedir. Aşağıdaki Yargıtay kararı ise bu konuda oldukça net bir tutum ortaya koymaktadır;
“Alacaklının icra mahkemesine başvurunda, haciz ihbarnamesi gönderilen üçüncü kişi G… Bankası … Şubesi tarafından icra dosyasına gönderilen paranın kendilerine ödenmesi talebinin icra müdürlüğünün 26.10.2015 tarihli kararı ile öncelikle borçluya 103 davetiyesi tebliğ edilmesi gerektiği gerekçesi ile reddedildiğini ileri sürerek memur işleminin kaldırılmasını talep ettiği, mahkemece şikayetin reddine karar verildiği görülmüştür.
İİK’nun 102. maddesi uyarınca menkul malların mahallinde fiilen haczine ilişkin haciz tutanağı borçlunun gıyabında düzenlenmiş ise aynı Yasanın 103. maddesi uyarınca diyeceklerini bildirilmesi için borçluya tebligat çıkarılması gerekir.
Somut olayda, alacaklının talebi üzerine üçüncü kişi Garanti Bankası … Şubesi’ne gönderilen 89/1 haciz ihbarnamesi gereği üçüncü kişi tarafından dosyaya yatırılan paranın alacaklıya ödenmesi için borçluya 103 davetiyesi tebliğine gerek bulunmamaktadır.”[6]
Sonuç
Borçluya ait bankadaki paranın haczedilmesi İİK madde 89’da öngörülen özel usule göre yapılmaktadır. Kanunda öngörülen usul sürelerle sınırlandırılmış belli işlemler dizisi şeklinde ilerlemektedir. Takibin lehe veya aleyhe sonuçlanmasını zamanında ve doğru hamlelerle hareket edilmesi belirlemektedir. Takip bünyesinde açılması muhtemel menfî tespit davası ile ceza ve tazminat davalarının da bulunması göz önüne alınınca bu türden haczin İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan en teknik ve karmaşık haciz türü olduğunu söylemek mümkündür.
Konuyla ilgili diğer hukuksal soru ve sorunlarınız hakkında Solmaz Hukuk ve Danışmanlık ekibiyle iletişime geçebilirsiniz.
Saygılarımızla.
Referanslar
KURU, Baki, (2016), İcra ve İflâs Hukuku, Legal Yayıncılık, s.173-178.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2016/8204 E., 2016/26109 K.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2021/1878 E., 2021/6276 K.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2016/8204 E., 2016/26109 K.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2016/7120 E., 2016/15450 K.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2021/2201 E., 2021/7052 K.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2018/3587 E., 2018/8121 K.
[1] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2016/8204 E., 2016/26109 K.
[2] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2021/1878 E., 2021/6276 K.
[3]Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2016/8204 E., 2016/26109 K.
[4] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2016/7120 E., 2016/15450 K.
[5] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2021/2201 E., 2021/7052 K.
[6] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2018/3587 E., 2018/8121 K.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.