LİMİTED ŞİRKET SERMAYE PAYININ DEVRİNDE ÖDENEN BEDELİN İADESİ NASIL YAPILIR?

Limited Şirketlerde sermaye payının devri (hisse devri), Türk Ticaret Kanunu’nun 595. Maddesindeki şartlar esas alınarak yapılır. Bu maddede yer alan unsurlar, hisse devrinin geçerlilik şartlarındandır. Zorunlu olarak öngörülen unsurlardan  herhangi bir tanesinin bile eksik olması halinde, hisse devri geçersiz hale gelecektir. Örneğin, hisse devri işleminin temelini oluşturan işlemlerin yazılı olmaması, Pay Devri Sözleşmesi’ndeki imzaların noter tarafından onaylanmaması ya da alınan kararın Genel Kurul onayından geçmemesi hallerinden birinin varlığı hali devrin geçersizliği sonucunu doğurur. Karşılaşılan problemler, hisse devri geçersiz veya iptal edilmiş olmasına rağmen bir edim ifa edilmiş olmasında ortaya çıkmaktadır.

Limited Şirkette hisse devri yapılırken, devredilen hisselerin bedeli devralan tarafından devredene ödenir. Bir diğer deyişle, şirketten hisse devralan ortağın, hisse bedelini devredene ödemesi gerekir. Hisse devri karşılığında ifa edilecek edim bir miktar para olabileceği gibi para dışında başka bir edim de olabilir. Pay Devri Sözleşmesi’ne, pay bedellerinin ödendiğine ilişkin şerh düşülebilir. Bununla birlikte Pay Devri bir Genel Kurul kararı ile de yapılabilir. Netice olarak devri doğuran yazılı anlaşmalarda; devreden ve devralanın adları, devredilen pay adedi ve karşılık olarak ifa edilecek olan edime yer verilir. Devir, devreden ve devralan tarafından bizzat yapılabileceği gibi vekil vasıtasıyla da yapılabilir. 

Bu noktada önem arz eden husus; hisse devri tescil edildikten sonra, hisse devrinin usulüne uygun olmadığı veya geçersiz olduğu iddialarında ortaya çıkmaktadır. Gerçekten hisse devri yapılmış ve karşılık olan edimin ifa edilmiş olduğu imza altına alınmış olabilir. Buna karşın daha sonradan ortaya çıkabilecek bir nedenle; şekil şartlarına uyulmadığı, devrin geçersizliği, pay bedellerinin ödenmediği veya ifa edilen edimin geçersiz olduğu iddiaları ile hisse devrinin iptaline ilişkin bir dava açılabilir. Hisse devri yapılırken karşılığında bir takım edimler ifa edilmişse; hisse devrinin iptali davasında hem devrin iptali hem de edimlerin iadesi terditli olarak talep edilmemişse iki ayrı dava konusu ortaya çıkar. Bir başka deyişle bu sebeple, hisse devri iptali davasında edimlerin iadesi istenemez.

Eğer pay devrinin usulüne uygun yapılmadığı iddia ediliyorsa pay devrinin iptali davası; eğer pay devri bedelinin ödenmediği iddia ediliyorsa bunun tahsiline ilişkin bir dava açılmalıdır. Bu dava terditli olarak da açılabilir. Kanaatimizce, açılan davanın talep kısmında yalnızca hisse devrinin iptalinin istenmesi halinde, bunun pay devri bedelinin iadesini de içerdiği kabul edilemez. Çünkü davanın konusu açıkça hisse devrinin iptaline ilişkindir. İşte bu durumda hisse devrinin iptalini isteyen taraf, bir edimde bulunmuşsa bunun iadesini açacağı ayrı bir dava ile isteyebilecektir. Aksi durum iddianın genişletilmesi yasağını ihlal eder.

a-) Hisse Devrinin İptali Davasında, mahkeme tarafından incelenmesi gereken husus; Türk Ticaret Kanunu’nun 595.maddesinde yer alan zorunlu işlemlerin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine ilişkin olmalıdır. Maddeye göre özetle; devri doğuran işlemlerin yazılı olması, imzaların noterce onayı ve genel kurul kararı (onayı) gerekmektedir. Dava dilekçesinde hisse devrinin iptalini talep eden kişi ayrıca talepte bulunmamışsa, ifa edilen edimin iadesini veya bedelin iadesi hakkında hüküm tesis edilmesini isteyemez. Misal, dava dilekçesinde Türk Ticaret Kanunu’nun 595.maddesinde belirtilen şartlara uyulmadığından bahisle hisse devrinin iptali istenmiş ve bedel iadesi talep edilmemişse mahkeme bu yönde hüküm tesis edemeyeceği gibi, iptal talep eden bunu dava konusu da edemez. Bir başka deyişle, bu durumda çoğun içinde azın da varlığı ilkesi geçerli olmaz. Çünkü hisse devrinin iptali davasının konusu bedelin ödenip ödenmediğine ilişkin değildir. Yine bu taleple açılan dava niteliği itibariyle bir alacak davası da değildir. 

b-)Mahkeme tarafından yapılan yargılama sonucunda, hisse devri işleminin geçersizliği tespit edilirse veya hisse devrinin iptaline karar verilirse, ayrı bir dava ile verilen edimlerin iadesi istenebilir. Mahkeme kararına ihtiyaç duyulmaksızın da, hisse devrinin geçersiz olduğu durumlar mevcut olabilir. Hisse Devri Sözleşmesinin baştan itibaren geçersiz olduğu veya daha sonradan ortaya çıkan gerekçelerle geçersiz olduğu ileri sürülebilir. 

Hisse Devri, mahkemece verilen bir karar ile iptal edildiği takdirde ifada bulunulan edimlerin iadesi talep edilebilir. 

Hisse Devri Sözleşmesi baştan itibaren geçersiz ise ve devralan bu sözleşmeye dayanarak bir edim ifa etmişse de iadesini isteyebilir. Böyle bir durumda mahkemeden hisse devrinin iptalini istenmesine ihtiyaç yoktur. Çünkü hisse devri şekil şartlarına uyulmadığından hukuki sonuçlarını doğurmamıştır. Misal, taraflar aralarında hisse devri yapılması konusunda anlaşmışlar ancak Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne gidildiğinde Türk Ticaret Kanunu’nun 595. Maddesindeki unsurlardan birinin eksikliği nedeniyle devrin geçersiz olduğu belirtilmiş ve bu geçersizlik tespit olunana kadar devralan bir edim ifa etmişse bunun iadesini isteyebilir.

‘‘Şayet devir sözleşmesi kanunen öngörülen şekilde yapılmazsa, bu durumda herhangi bir şey ifa etmiş olan sözde payı devralan verdiklerini sebepsiz zenginleşmeye dayanarak geri talep edebilir. ’’ (1)

Şayet şekle uygun olarak devir işlemi yapılmazsa, yapılan işlem geçerli olmaz. Bu durumda ifa amacıyla taraflar birbirlerine bir şeyler vermişlerse, örneğin özellikle payı devraldığına inanan bir kısım ödemeler yapılmışsa, bu durumda verdiklerini sebepsiz zenginleşme ilkelerine (TBK 77 vd) göre geri alınabilir. Nitekim Yargıtay da bazı kararlarında bu hususa işaret etmiştir. Bu kararlar Yeni TTK bakımından da geçerliliğini sürdürecektir. (2)

Dava, limited şirketi hisse devir sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. TTK. nun 520/son maddesi uyarınca pay devri hakkındaki sözleşmeler yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi hüküm ifade etmez. Bu durumda taraflar, ancak birbirlerine verdiklerini, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri isteyebilirler. Somut olayda da 6.6.2001 tarihli protokol, noterce tasdik ettirilmediğinden mahkemece, ilgililer arasında dahi hüküm ifade etmeyen bu protokol gereğince talepte bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmek gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddedilmesi doğru değilse de, sonucu itibariyle doğru olan kararın, gerekçe değiştirilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir. (3)

b-)Limited Şirketlerde pay devri karşılığında bir bedel ödendiğini ispat yükümlülüğü, ödeme yaptığını iddia eden kişi üzerindedir. Pay devri karşılığından ifa edilen edimin para olması şart değildir. Para dışında edimler de hisse devri karşılığından ifa edilebilir. Misal, sözleşmede bir para veya başka bir şekilde pay devri bedelinin ödendiği imza altına alınmış olsa da, ödeme yapan ödeme yapıldığını ispatla yükümlüdür. Yargıtay’ın da görüşü bu şekildedir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, limited şirket pay devri karşılığında davacıya verilmesi taahhüt edilen para ve emtianın davacıya verilip verilmediği hususundadır. Taraflar arasında noter önünde imzalanan sözleşmelerde davacı davalıları ibra etmiş ise de, bu ibranın sadece payların nominal değeri için olduğu ve bunun dışında davalıların davacıya pay devri karşılığı olarak bir takım eşya ve para ödemesi konusunda anlaşma yaptıkları dosyadaki belgelerden ve davalıların teklif edilen yemini ettikleri beyanlarından anlaşılmaktadır. Nitekim, davalı Kenan İlker, davacının dayandığı “4 No’lu Delil” olarak adlandırılan fotokopideki imzanın kendisine ait olduğunu kabul etmiştir. O halde, davalıların davacıya ifa etmekle yükümlü bulundukları para ve emtiayı davacıya teslim ya da ödedikleri hususundaki kanıt yükümlülüğü davalılara aittir. Bu durumda mahkemece, davalılara davacıya karşı ifa yükümlülüklerini yerine getirdikleri konusunda ispat hakkı tanınarak, oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, kanıt yükü ters çevrilerek, davacının kanıt yükümlülüğü altında bırakılması ve davayı kanıtlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddi doğru görülememiştir. (4)

SONUÇ:

Kanaatimizce; Hisse devrinin geçersizliği halinde, hisse devri için bir edim ifa eden tarafın, bu ediminin iadesini sebepsiz zenginleşme davası yoluyla istemesi en doğru olan yoldur. İade talep edilebilmesi için diğer tarafın kusuru da aranmaz. Bununla birlikte, Hisse Devrinin baştan itibaren veya sonradan mahkeme kararıyla iptal edilerek geçersiz hale gelmesi durumlarında, edimlerin iadesi bakımından bir farklılık bulunmamaktadır. Her iki durumda da sebepsiz zenginleşmeye dayanılarak edimlerin iadesi talep edilebilmelidir.

Kaynak

  • Şener, Prof. Dr. Oruç Hami. Yeni TTK Döneminde Anonim ve Limited Ortaklıklara İlişkin Verilen Yargıtay Emsal Kararlarının Değerlendirilmesi, 140-141 syf. 
  • Şener, Prof. Dr. Oruç Hami. Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 292-293 syf. 
  • T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2002/12809 E, 2003/5328 K. 
  • Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2002/7353 E, 2002/10021. 

Leave a Reply