İcra Hukukunda Süreler

 

İcra hukukunda takip ile ilgili işler belli süreler içinde yapılmaktadır. Bu sürelerin büyük çoğunluğu Kanun tarafından öngörülmüş olup kesin nitelikte sürelerdir. Kanun ile belirlenmiş olan bu süreler taraflar, hâkim veya icra görevlileri tarafından değiştirilemez, kısaltılamaz ve uzatılamaz. Bu nedenle ilgililerin ve icra organlarında görevli bulunanların iş ve işlemleri yasada belirtilen süre içinde yapmaları gerekmektedir. Fakat belirtilmelidir ki ilgililer ve icra görevlileri bakımından İcra ve İflas Kanunu’nda öngörülen süreler aynı etkiyi doğurmazlar. İlgililerin kendilerinin başlatmış oldukları veya kendilerine karşı başlatılan icra takiplerinde yapması gereken iş ve işlemleri yasal süresi içinde yapmaları zorunludur. Aksi takdirde bu işlemi yapma hakkını kaybederler ve yasada bu işlemin yapılmaması halinde öngörülmüş yaptırımlarla karşılaşırlar. Ancak icra görevlileri süresinden sonra bir işlem yapsalar dahi bu işlem geçerli kabul edilir. Fakat işlemden etkilenenler süresinde yapılmayan işlem için şikâyet yoluna başvurabilirler.

Bu bültende icra hukukunda sürelerin özellikleri, hesaplanması ve işlemlerin süresinde yapılmamasının sonuçları hakkında açıklamalarda bulunulmuştur.

1.    İcra Hukukunda Sürelerin Özellikleri

İcra hukukunda süreler kesin niteliktedir. Yasa tarafından belirlenmiş süreler içinde ilgililerin ve icra müdür ve memurlarının gereken işlemleri yapması gerekmektedir. Bu husus icra takibi sürecinin daha hızlı sonuçlanmasını sağlamaya ve takibin sürüncemede kalmasını önlemeye yöneliktir. Böylece belli sürelerde icra takibinin çeşitli aşamaları tamamlanacak ve beklenen fayda sağlanacaktır.

İcra hukukunda yasa tarafından belirlenen süreleri, tarafların aralarında bir sözleşme yaparak değiştirmesi, uzatması ya da kısaltması mümkün değildir. Aynı şekilde hakimler ve icra memurları da bu süreleri değiştiremezler. Onlar ancak yasada kendilerine alt ve üst sınırı belirlenmiş olarak tanınan süre belirleme yetkisi çerçevesinde taraflara bir işlemin yapılması için süre verebilirler. Bu da istisnai bir durumdur.

İcra hukukunda belirlenmiş olan sürelerin kesinliği özellikle icra işlerine muhatap olan borçlu ya da alacaklı veya üçüncü kişiler için geçerlidir. Çünkü, bu kişilerin yasal süre içinde gerekli iş ve işlemleri yapmaması halinde o işlemi bir daha yapabilmeleri mümkün olmaz. İşlem yapılsa da artık geçerli olmaz ve beklenen sonuçları doğurmaz. Süreler hak düşürücü nitelikte olup, kaçırılması halinde hak kayıpları ortaya çıkabilmektedir. Örneğin;

“İtirazın iptali davasının takip talebine itiraz edilen alacaklı tarafından itirazın tebliğ tarihinden itibaren 1 yıl içinde açılması gerekir. Bu sürenin hesaplanmasın İİK madde 19 hükmü dikkate alınmalıdır. İİK madde 67’de gösterilmiş olan bu süre hak düşürücü niteliktedir. Bu durumda itirazın iptali davasının dava şartlarından biri olan ve hak düşürücü süre niteliğinde bulunan resen dikkate alınması gereken 1 yıllık sürede davanın açılmamış olduğu gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru değildir.”[1]

Bir başka kararda Yargıtay aşağıdaki şekilde hüküm kurmuştur;

“Borçlu İİK m 62/1 maddesi gereği 7 gün içinde ödeme emrine itiraz etmezse ya da süresi geçtikten sonra itiraz ederse, bu durumda ilamsız icra takibi kesinleştiğinden alacaklının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı yoktur.  Ancak ödeme emrinin davalıya tebliğ edildiği günün bayram tatili olduğu anlaşıldığından sürenin İİK 19/3 ve 4. Maddesi uyarınca tatil gününden sonra dolması gerektiğinden itiraz süresinde yapılmış sayılmalıdır.”[2]

Ancak herhangi bir sürenin geçmesinden yararlanma hakkı olan borçlu bu hakkından vazgeçebilir. Bu vazgeçme üçüncü kişilere etki etmez. (İİK m.20). Aşağıdaki yargı kararları konuya ışık tutması amacıyla paylaşılmaktadır;

“Ödeme emrini tebliğ aldıktan sonra borcu kabul ile hacze muvafakat edip itiraz süresi içinde bu kez borca itiraz etmiş olması kabul aksine sonuç doğurmaz.

Borçlu ödeme emri tebligatı üzerine bizzat icra dairesine gelerek borcu imzası altında kabul etmiştir. İtiraz süresi içinde bu kez borca itiraz etmesi kabul aksine sonuç doğurmaz. Sürelere riayet etmemenin sadece 3. Kişilerin hukukuna bir etkisi yoktur. Mercice şikayetinin kabul edilmesi gerekirken reddedilmesi isabetsizdir.”[3]

“Borçlunun sürelerden feragat ve muvafakatiyle haciz konulabilir. İİK nın 32. Maddesine göre, icra emrine itiraz ve ödeme süresi 7 gündür. İcra emrinde öngörülen itiraz ve ödeme süresi dolmadan ancak borçlunun sürelerden feragat ve muvafakati ile haciz konulabilir. Aksi halde konulan haciz geçerli bir haciz olarak kabul edilemez. Somut olayda itiraz ve ödeme süresi dolmadan konulan haciz geçersiz olduğundan, şikayetin bu nedenle kabulüyle hükmün bozulması gerekmektedir.”[4]

Bazı hallerde icra memurları için de kesin nitelik taşıyan sürelere rastlanabilmektedir. Örneğin;

“Satış memurunun satış ilanlarında 1. Ve 2. İhale günleri arasındaki 10 günlük süreyi dikkate alması zorunludur. Bu sürenin uzatılması veya kısaltılması ihalenin feshi sebebidir.”[5]

2.    İcra Hukukunda Sürelerin Hesaplanması

İcra hukukunda süreler gün, ay veya yıl olarak belirlenmiştir. Sürelerin ne zaman başlayacağı da ilgili maddede öngörülür. Herhangi bir belirleme yoksa sürenin işlemin tebliğ tarihinden işlemeye başladığı kabul edilmektedir.

Gün olarak belirlenen sürelerin hesaplanmasında ilk gün hesaba katılmaz. Ertesi gün birinci gün kabul edilerek hesaplama yapılır.

Ay veya sene olarak belirlenen süreler, ayın veya senenin kaçıncı günü işlemeye başlamış ise biteceği ay veya senenin aynı gününde ve müddetin biteceği ayın sonunda böyle bir gün yoksa ayın son gününde biter. Bir sürenin sonuncu günü resmi bir tatil gününe rastlarsa, süre tatili takip eden günde biter. Süre, son günün tatil saatinde bitmiş sayılır.

Sürelerin hesabı konusunda dikkate alınması gereken mevzuat ve ilgili hükümlerle ilgili aşağıdaki yargı kararları yol gösterici niteliktedir;

“7201 sayılı Tebligat kanununun 33. Maddesinde resmi ve adli tatil günlerinde de tebligat yapılabileceği öngörülmüştür. Ne var ki tebligatın yapılabilme usulüne ilişkin bu hüküm tebliğ memuruna yönelik ve tebligatın geçerliliğine ilişkin bir hüküm olup, sürelerin hesabı söz konusu olduğunda HMK, TBK VE İİK da yer alan genel hükümlerin uygulanması gerekir. Anılan hükümlere göre, gün olarak belirlenen sürelerin hesabında tefhim veya tebliğ günü olan ilk günün hesaba katılmayacağı, son günün tatil saatinde sürenin biteceği, ay veya sene olarak belirlenen sürelerin hesabında ise ayın veya senenin kaçıncı günü işlemeye başlamış ise biteceği ay veya senenin aynı gününün tatil saatinde ve sürenin biteceği ayın sonunda böyle bir gün yoksa, ayın son gününün tatil saatinde bu sürelerin sona ereceği belirtilmiştir. Ayrıca resmi tatil günlerinin süreye dahil olduğu, sürenin sonuncu gününün resmi tatile rastlaması halinde sürenin takip eden ilk iş gününün tatil saatinde biteceği de düzenlenmiştir. Sonuç itibariyle bir aylık sürenin son gününün tatile rastlaması halinde takip eden iş gününün tatil saatine kadar yapılan tebligatın süresinde yapıldığının kabulü gerekir.”[6]

Benzer bir başka kararda sürenin son gününün resmi tatile rastlaması halinde hesaplamanın nasıl yapılacağı şöyle ifade edilmiştir;

“22.06.1966 tarih ve 1966-8/8 sayılı İBK  ve İİK 19/1 maddesi gereğince, Türk Borçlar Kanunu’nun 315. Maddesinde öngörülen 30 günlük sürenin hesabında, ihtarın tebliğ edildiği ilk gün dikkate alınmaz. Ayrıca İİK nun 19/3 maddesi hükmüne göre de sürenin son günü resmi bir tatil gününe rastlarsa süre, tatili takip eden günde biter.”[7]

Sürenin tebliğ ile işlemeye başlaması kuralı karşısında borçluya iki kez ödeme emri tebliğ edilmiş olması halinde hangisinin esas alınacağı ve sürenin nasıl hesaplanması gerektiği konusunda Yargıtay aşağıdaki şekilde karar vermiştir;

“Borçluya ikinci kez ödeme emri tebliğ edilmesiyle, ona yeni bir itiraz hakkı tanınmış olur. Her ne kadar borçluya ikinci kez gönderilen ödeme emri tebliğ edilememişse de tebliğe gönderilmesi itiraz hakkının yeniden başlaması için yeterlidir. Bu nedenle icra müdürlüğünün itiraz üzerine borçlu hakkında takibin durdurulması kararında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle şikayetin reddi yönündeki yerel mahkeme kararı onanmalıdır.”[8]

SONUÇ

İcra hukukunda süreler kesin nitelikte olup yasa tarafından belirlenmiş sürelerdir. Takip hukukuyla ilgili işlemlerin yasada öngörülen kesin ve hak düşürücü nitelikteki sürelerde yapılması zorunludur. Bu sürelerin çoğunlukla 7 gün, 5 gün gibi kısa süreler olması ve bu konudaki bilgi eksikliği nedeniyle işlemler ilgili kişilerce süresinde yapılamamakta ve maalesef telafisi zor veya imkansız hatalar yapılabilmektedir. Gerek iş ve işlem sürelerinin bilinmesi gerekse bu sürelerin doğru hesaplanması uzmanlık gerektiren bir iştir. Bu tür konularda işlem yapmadan önce ve en kısa sürede uzman bir hukukçunun yardımına başvurulması gerekmektedir.

Saygılarımızla.

Solmaz Hukuk ve Danışmanlık Ekibi.

REFERANSLAR

PEKCANITEZ, Hakan/ATALAY, Oğuz/SUNGURTEKİN ÖZKAN, Meral/ÖZEKES, Muhammet, (2015), İcra ve İflâs Hukuku, Yetkin Yayıncılık, s.116-117.

SÜPHANDAĞ, Yavuz, (2015), İcra ve İflas Hukukunda Uygulamalar, Bilge Yayınevi, 9. Baskı(yargı kararlarına erişimde eserden yararlanılmıştır.)

ÖZKAN, Hasan, (2013), İcrada Şikâyet ve Süreler, Legal Yayıncılık, 1. Baskı.( yargı kararlarına erişimde eserden yararlanılmıştır.)

Yargıtay 19. HD, 2.3.2011 tarih ve E.14456, K.3650.

Yargıtay 3. HD, 4.3.2008 tarih ve E.2021, K.3516

Yargıtay 12. HD, E.1996/14874, K. 1996/15207.

Yargıtay 19. HD,  E. 2005/7244, K. 2005/9913.

YGHK,  24.6.1988, E.12/298, K.645.

YGHK 4.3.2009 tarih ve  E.6/74 K.98 sayılı karar.

Yargıtay 12. HD, E.2002/7043, K.2002/8237.

YGHK, 20.03.2013 tarih ve E.12-1129, K.380.

[1] Yargıtay 19. HD, 2.3.2011 tarih ve E.14456, K.3650.

[2] Yargıtay 3. HD, 4.3.2008 tarih ve E.2021, K.3516

[3] Yargıtay 12. HD, E.1996/14874, K. 1996/15207.

[4] Yargıtay 19. HD,  E. 2005/7244, K. 2005/9913.

[5] YGHK,  24.6.1988, E.12/298, K.645.

[6] YGHK 4.3.2009 tarih ve  E.6/74 K.98 sayılı karar.

[7] Yargıtay 12. HD, E.2002/7043, K.2002/8237.

[8] YGHK, 20.03.2013 tarih ve E.12-1129, K.380.

 

Leave a Reply