CARİ HESAP SÖZLEŞMESİ

CARİ HESAP SÖZLEŞMESİ

 

Cari hesap sözleşmesi, iş ve ticaret hayatında sıkça kullanılan bir sözleşmedir. Bu sözleşme sayesinde taraflar karşılıklı alacak ve borçlarını birbirlerine ayrı ayrı ödemekten kurtularak bir çeşit takas imkanına sahip olmaktadırlar. Cari hesap sözleşmesi bu yönüyle hem bir ödeme aracı olmakta, hem de karşılıklı alacakları teminat altına alma fonksiyonunu üstlenmektedir. Tarafları gereksiz hesap hareketlerinden kurtarması ve hesap kesilinceye kadar karşılıklı alacak ve borçların istenememesi özelliği sayesinde taraflara bir nevi kredi sağlaması gibi kolaylıkları nedeniyle tercih edilmektedir.

Bu yazımızda cari hesap sözleşmesinin özellikleri, bir alacak ya da borcun cari hesaba kaydının ne anlama geldiği, borç ve alacakların ne zaman istenebileceği, bakiyeye itirazın usulü, cari hesapta faiz ve haciz, cari hesap kayıtlarının delil değeri ve ilgili davalara dair temel bilgilerden bahsedeceğiz.

 

Cari Hesap Sözleşmesi Nedir?

İki kişinin aralarındaki sürekli bir ilişkiden doğan karşılıklı alacak ve borçlarını tek tek ve ayrı ayrı isteyip tahsil etmekten vazgeçerek, bunları kalem kalem alacak ve borç biçiminde not edip hesabın kesilmesinden sonra çıkacak tutarı istemeyi kararlaştırdıkları sözleşmeye cari hesap sözleşmesi denir.

Cari hesap sözleşmesinde taraflar bir hukuki sebep veya ilişkiden dolayı sürekli birbirlerinden alacaklı veya birbirlerine borçlu olmaktadır. Örneğin; bir hammadde tedarikçisiyle fabrikatör işletmeci arasındaki para hareketleri, bir kredi sözleşmesi dolayısıyla banka ve kişi arasındaki bazı ilişkiler, bayilik sözleşmesi, acentelik ilişkisi gibi sürekli ilişkilerde bulunan tarafların bunlardan doğan alacak ve borçları cari hesap sözleşmesine konu olabilir.

Cari hesap sözleşmesinde hesap devreleri vardır. Her hesap devresinin sonunda hesap kesilerek karşılıklı alacak ve borçlar takas edilir. Alacak ve borçların birbirine takası sonucu elde dilen fark bakiye olarak adlandırılır. Bakiye hangi taraf lehine alacak göstermişse, bu fark hemen diğer tarafa ödenmez, yeni hesap devresinin ilk alacak kalemi olarak kaydedilir. Sözleşme süresinin sonuna kadar bu işlem bu şekilde tekrarlanır. Sözleşme süresi dolunca hesap kesilir ve  hesaplanan bakiyenin ödenmesi talep edilebilir. Bu bağlamda cari hesap sözleşmesinin açık hesap ilişkisinden ayırt edilmesi gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu;

“Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.” şeklinde pek çok karara imza atmıştır.

Cari Hesap Sözleşmesini Kimler Yapabilir?

Cari hesap sözleşmesinin taraflarının tacir olması zorunlu değildir. Sözleşme tacir olmayan iki kişi arasında dahi yapılabilir. Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlendiği için tarafları tacir olmasa bile bir ticari iş olarak değerlendirilecek ve TTK hükümlerine tabi bir sözleşme olacaktır.

Cari Hesap Sözleşmesi Nasıl Yapılmalıdır?

Cari hesap sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması gerekir. Bu bir geçerlilik şartıdır. Yargıtay kararlarında; “6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89 maddesine göre… cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.” ifadelerine yer verilmiştir. Böylesi durumlarda taraflar arasındaki ilişkiyi faturalar, ticari defter kayıtları ve diğer belgelerle kanıtlama youlna gidilmelidir.

Cari hesap sözleşmesinde tarafların ad ve soyadları, varsa ticaret ünvanları, sözleşmenin esaslı unsurları ve tarafların ya da yetkili temsilcilerinin imzaları mutlaka yer almaldır. İleride çıkması muhtemel uyuşmazlıkları önlemek adına, cari hesap kalemlerine uygulanacak faizin türü ve oranı, sözleşmenin süresi ve hesap dönemleri gibi unsurların da eklenmesi faydalı olabilir.

Cari hesap sözleşmesinin tarafların aralarında yaptığı asıl borç doğuran sözleşmeye cari hesap kaydı şeklinde eklenmesi de mümkündür.

Cari Hesaba Hangi Tür Alacaklar Kaydedilebilir?

Cari hesaba genelde para alacakları geçirilmektedir. Tarafların para dışında aynı türden misli malları kaydetmek üzere de bir cari hesap sözleşmesi yapmaları mümkündür.

Borçlar Kanunu anlamında takası mümkün olacak her tür alacak için cari hesap sözleşmesi yapılabilir. Takası mümkün olmayan alacaklar, belli bir yönde kullanılmak veya emre hazır tutulmak üzere teslim edilmiş para ve mallardan doğan alacaklar ise cari hesaba geçirilemez.

TTK’da kambiyo senetlerinin de cari hesaba geçirilebileceği düzenlenmiştir. Bu senetler bedellerinin ödenmesi koşuluyla cari hesaba kaydedilebilir. Bedeli ödenmeyen çek veya bononun sahibine iade edilerek kaydı hesaptan silinir. Ancak taraflardan birinin karşı tarafa olan borcunu ödemek maksadıyla çek veya bono vermesi halinde bu senetten kaynaklanan alacak cari hesaba geçirilemez. Çünkü bu senetlerin vadesinde ödenmek üzere ibrazı gerekir. Cari hesapta ise kaydedilmiş alacak kalemlerinin derhal ve tek başına(münferiden) istenmesi mümkün değildir.

Şarta bağlı alacaklar da cari hesap sözleşmesine geçirilebilir. Hesabın kesilmesi zamanında şart gerçekleşmemişse alacak hesaptan silinir.

Bir Alacağın Cari Hesaba Kaydedilmesinin Hükmü Nedir?

Cari hesaba geçirilecek alacakların hangileri olduğuna taraflar karar vermektedir. Belirli bir sözleşme ilişkisinden doğan alacakların kaydedilmesi veya tarafların aralarındaki her türlü ilişkiden kaynaklanan alacakların kaydedilmesi mümkündür. Kural olarak, gelecekte doğacak alacakların ve borçların kaydedilmesi söz konusudur. Ancak doğmuş mevcut bir borcun da cari hesap sözleşmesine kaydedilmesine bir engel yoktur.

Cari hesap sözleşmesine kaydedilen alacaklar tek başlarına talep ve dava edilemezler. Buna bütünlük ilkesi adı verilmektedir. Cari hesaba kaydedilen alacak ve borç kalemleri bir bütün oluşturur ve cari hesap kesilinceye kadar taraflardan hiçbiri alacaklı veya borçlu kabul edilmez. Ancak cari hesaba kaydedilmiş ve bedeli ödenmemiş bir senet için ayrıca takip ve dava yoluna gitmek mümkündür.

Cari hesap sözleşmesine kaydedilen bir alacak muaccel olmaz ve bu sebeple zamanaşımı süreleri işlemeye başlamaz. Dolayısıyla bu borçlardan dolayı karşı tarafı temerrüde düşürmek hesabin kesilmesine kadar mümkün değildir.

Cari hesaba geçirilen alacak tek başına devir ve rehin işlemlerine konu edilemez. Tek bir alacak kaleminin de haczi de mümkün değildir. Ancak hesap bakiyesi haczedilebilir.

Mevcut bir alacak cari hesap sözleşmesine geçirilmişse, bu borcun yenilendiği anlamına gelmez. Bu nedenle bu alacakla ilgili verilmiş olan tüm teminatlar(rehin, kefalet gibi) son bulmaz, devam eder.

Cari hesaba kaydedilen alacaklar için sözleşme veya ticari teamüller gereği kaydedildikleri tarihten itibaren faiz işler.

Cari Hesap Sözleşmelerinde Faiz

TTK madde 90/1’e göre, cari hesaba kaydedilen alacaklara aradaki sözleşme veya ticari teamüller gereği faiz işletilebilecektir. Bu şekilde cari hesaba yazılan alacaklara işletilecek faiz anapara faizidir.

Cari hesap TTK ‘da düzenlendiği için başlı başına ticari iş niteliğindedir. Tarafları tacir olmasa dahi ticari iş niteliğindeki işlerde faiz istenebilmesi kuraldır. Ayrıca heri iki tarafı tacir olan sözleşmelerde veya taraflardan sadece biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler diğer taraf için de kanunen ticari iş niteliğinde sayılacağından fazi istenebileceği kabul edilmelidir.  Ancak Yargıtay cari hesaba yazılan alacaklara faiz işletilebilmesi ve talep edilebilmesi için, tarafların arasında yazılı bir sözleşmenin ya da ticari teamülün varlığını aramakta, vade farkı faturasının düzenlenerek diğer tarafa tebliği ve hesaplara keydedilmiş olmasını gerekli görmektedir. 

Taraflar uygulanacak faiz oranını serbestçe kararaştırabilirler. Faiz oranına dair bir belirleme yoksa, ticari örf ve adete göre faiz oranı belirlenir. Bu da mümkün değilse 3095 sayılı Kanun’da belirlenen yasal faiz oranı geçerli olur.

Cari hesaba faiz uygulamada farklı şekillerde işletilebilmektedir;

  • Alacak kalemlerine cari hesaba kaydedildikten itibaren ayrı ayrı faiz işletilmesi,
  • Dönem sonu bakiyesine faiz işletilmesi,
  • Bileşik faiz işletilmesi şeklinde uygulamalar görülmektedir. 

Bileşik faiz, cari hesaba kaydedilen alacaklara normal hesap devresi içinde, keydedilmelerinden itibaren ayrı ayrı faiz işletilip, hesap devresi sonunda tespit edilen bakiyeye de bakiyenin hesaba kaydedilmesinden itibaren tekraren faiz işletilmesi şeklinde hesaplanan faizdir. Bu türden bileşik faiz işletilebilmesi için cari hesap sözleşmesinin mutlaka her iki tarafının da tacir olması ve hesap devrelerinin de 3 aydan kısa olmaması gerekmektedir.

Cari hesap sözleşmesi bakiyenin tespitiyle sona ermişse bu durumda bakiye karşı tarafa ihtar edilerek temerrüde düşürüldükten sonra temerrüt faizi de istenebilecektir.

Cari Hesapta Haciz

Cari hesap sözleşmesindeki borç ve alacak kalemleri bir bütün olarak kabul edilir(cari hesapta bütünlük ilkesi). Bu nedenle taraflar, bu alacak kalemlerini tek tek haczettirme imkanına sahip değildir. Cari hesapta ancak bakiye haczi mümkündür.

Bakiye haczedildiğinde haciz talep eden alacaklı, icra dairesi yoluyla bakiyenin haczini tebliğ eder ve bu tebliğin yapıldığı gün hesap kapatılır ve bakiye tespit edilir. Bunun amacı yeni alacak ve borç kalemleri yaratılarak alacaklının hakkının ihlal edilmesini önlemektir. 

Haciz konduktan sonra ise bakiyenin hemen ödenmesi talep edilemez. Ödeme ancak hesap devresinin bitiminden sonra istenebilir.

Tespit Edilen Bakiyeye İtiraz

Bakiye tespitinin sonuç doğurabilmesi için karşı tarafça bakiyenin kabul edilmesi gerekir. Tespit edilen bakiyeyi gösteren cetveli alan tarafın eğer bakiyeyle ya da hesap kalemleriyle ilgili itirazları varsa, bu itirazlarını 1 ay içerisinde yapacağı itirazla ileri süremesi gerekir. İtirazın noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgraf veya güvenli e-imza içeren bir yazıyla yapılması zorunludur. Bu itiraz 1 ay içerisinde yapılmazsa, karşı taraf bakiyeyi ve diğer tarafın tüm alacak kalemlerini kabul etmiş sayılır. 

Hesap özeti(bakiye) karşı tarafa tebliğ edilmeli ve ödenmemesi halinde icra takiplerine konu edilmelidir. İcra takiplerine karşı koymanın yolu ise İcra İflas Kanunu(İİK) hükümlerine göre itirazın kaldırılması veya itirazın iptali yoluyla mümkün olmaktadır. 

Bakiyeye itiraz edilmemesi halinde bu belge alacaklı için İİK madde 68/b anlamında itirazın kaldırılmasına yarayacak bir belge kuvvetini kazanır. Konuya ilişkin bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da şöyle ifade edilmiştir;

İİK’nın 68/b maddesi hükmünce cari hesap-kredi sözleşmesine dayanılarak noter aracılığıyla hesap özeti tebliğ edilip; buna 1 aylık sürede itiraz edilmemesi halinde İİK.68. maddede yer alan belge sayılarak…”

Bakiyeye itiraz için öngörülen 1 aylık süreyi kaçıran tarafın 5 yıllık dava zamanaşımı içinde dava youyla haklarını koruması mümkündür. Fakat bu itirazı yapmadığı için imza inkarı dahil itirazları dinlenmez. Bu durumda yapılabilecek tek şey borcu ödedikten sonra dava açıp bakiyenin gerçeği yansıtmadığını ileri sürmek olacaktır. Yargıtay’ın konuya ilişkin örnek bir kararında “İİK’nun 150/a-1. maddesinde ipotek, cari hesap….gibi bir sözleşmenin teminatı olarak verilmiş ise icra mahkemesi bu sözleşme ve bununla ilgili sair belge ve makbuzları 68.maddedeki esaslara göre inceleme yetkisini haizdir. Öte yandan, İİK’nun 68/b maddesinin üçüncü fıkrasında 150/a maddesine göndermede bulunulmaktadır. Bu 1 ay içinde itiraz edilmeyen hesap özetinin gerçeğe aykırılığını borçlu ancak borcunu ödedikten sonra dava edebilir. Bu hükmün uygulanabilmesi için takip, borcunun cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen krediden doğması gereklidir.” denilmiştir.

Cari Hesap Sözleşmesindeki Kayıtların Delil Değeri

Cari hesap sözleşmelerine dayanarak, noter aracılığıyla veya taahütlü mektup ya da telgrafla hesap özeti tebliğ edilmiş ve buna 1 aylık sürede itiraz edilmemişse, bu belge artık İİK madde 68/b maddesinde belirtilen ve icra mahkemelerinde itirazın kaldırılmasına yarayan belgelerden kabul edilir.

Ancak cari hesap sözleşmesine dayanarak tebliğ edilmiş  hesap özetine karşı tarafça 1 aylık sürede itiraz edildiğinde, tarafların başka delillere dayanması gerekecektir. Bu noktada cari hesap sözleşmesindeki kayıtlar tek başına alacağın varlığını ispata yetmemektedir. Alacağın tarafların arasındaki faturalar, ticari defterler vb kayıtlarla desteklenmesi gerekmektedir(Faturaların delil olma özellikleriyle ilgili ayrıntılı bilgi için “Faturanın Hukuki İşlevi, İspat Gücü ve Faturaya İtiraz” konulu makalemizden faydalanabilirsiniz.) Konuya ilişkin bir Yargıtay kararında “….harici tutulan cari hesap ekstrelesinin de kayıtlara geçirilmediği, davacının ticari defterlere dayanmadıkları beyanına karşılık alacaklarının ispatının ancak defterle mümkün olduğu, mahkemenin ticari defterlerin ibrazına kendiliğinden de karar verebileceği gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir..” Yine bir başka kararda “…mahkemece yapılacak iş, taraflar arasındaki cari hesaba ilişkin ticari ilişkinin sürdüğü döneme yönelik defter ve kayıtların mahkemeye sunularak, sunulamaması durumunda gerekirse defter ve kayıtların ve dayanak belgelerin yerinde incelenmesi suretiyle, davacının cari hesaba ilişkin alacağının varlığı ve miktarının tespiti için yeniden tarafların itirazlarınında karşılayacak şekilde, konusunda uzman bilirkişiden rapor alınmasından ibarettir.” şeklinde hüküm kurulmuştur.

Cari hesap sözleşmesindeki alacak kalemleri veya faturaların ticari defterlere geçirilmiş olması halinde artık bireysel olarak cari hesaplar ve faturalar değil, ticari defterlerin delil olması söz konusu olacaktır. Yani, ticari defterlerin delil olmasına dair genel kurallar burada da geçerli olacaktır. İtiraza uğramış bir cari hesap bakiyesinin ticari defter kayıtlarında yer alması da tek başına yeterli değildir. Bu kaydın ticari davalarda delil olarak değerlendirilebilmesi için, defterin kanundaki şekil şartlarına ve usulüne uygun olarak tutulması, açılış ve kapanış onaylarının yaptırılması ve defterde faturaya ve sözleşmeye dair kayıtlarının da birbirini doğrulamış olması gerekmektedir. Bir tacirin ticari defterlerinin sahibi lehine delil teşkil edebilmesi için uyuşmazlığın her iki tarafının tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafının ticari işletmesini ilgilendirmesi gerekir. Buna ek olarak karşı tarafın ticari defterlerindeki kayıtların bu defterdeki kayıtlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi ya da defter kayıtlarının aksinin senet veya kesin delille ispat edilmemiş olması da şarttır.

Bir uyuşmazlığın ispatında sadece karşı tarafın ticari defterlerine dayanacağını belirten tarafın ise tacir olmasına gerek yoktur. Karşı tarafın kanuna uygun tutulmuş ticari defterlerinde alacağa ya da sözleşmeye ilişkin hiçbir kayıt yoksa iddia ispat edilememiş sayılır. 

İkinci bir ihtimal olarak, karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmış ve uyuşmazlık konusuyla ilgili kayıtlar bu defterde mevcutsa iki olasılık söz konusudur; ilki, karşı tarafın ticari defterlerinde yalnız kendi aleyhine kayıtlar varsa, ticari defterler kanuna uygun tutulmuş olsun veya olmasın bu kayıtlar sahibi aleyhine kesin delil sayılır. Bu durumda ticari defter sahibi de kayıtların aksini kesin delillerle ispat etmek zorunda kalacaktır. İkinci olasılık, karşı tarafın kanuna uygun tutulmuş ticari defterlerinde sahibinin hem lehine hem de aleyhine kayıtlar varsa bu kayıtlar birbirinden ayrılamaz. Yani karşı tarafın defterindeki sadece kendi lehine olan kayıtların dikkate alınmasını isteyez, lehe ve aleyhe olan tüm kayıtlar birlikte değerlendirilir.Ancak karşı tarafın ticari defterleri kanuna aykırı tutulmuşsa bu durumda sahibi lehine olan kayıtlar delil olarak kabul edilmez, aleyhine olan kayıtlar delil sayılır.

Son olarak taraflardan biri karşı tarafın ticari defterine dayanır ancak defter sahibi bu defteri ibrazdan kaçınırsa, deftere dayanan taraf iddiasını ispat etmiş sayılacaktır.

Muacceliyet İhbarı

Cari hesap sözleşmelerine dayanarak yapılan icra takiplerinde ve bu takiplere karşı koymak amacıyla açılan itirazın iptali davalarında sıkça karşılaşılan ve Yargıtay kararlarına da konu olan bir diğer husus da muacceliyet ihbarıdır.  Aslında bu durum daha çok bankaların kredi ve cari hesap sözleşmesi olarak bilinen sözleşmelerden doğan alacaklarının takibinde karşımıza çıkmaktadır. Cari hesaptan doğan alacağa yönelik icra takibi yapmadan önce mutlaka karşı tarafa muacceliyet ihbarı gönderilmelidir. İhbarın şekline dair kesin bir belirleme yoksa da her iki tarafın tacir olması halinde ihbarın noterle ya da taahhütlü mektupla yapılması gerekmektedir. Ancak taraflardan biri banka ve karşı taraf tacir değilse bile cari hesaptan doğan kredi alacaklarında İİK madde 150/ı hükmüne dayanarak hesap kat edilmişse ihbarın da yine noterle yahut taahhütlü mektupla yapılması gerekecektir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E.2019/12208, K.2020/6366 no’lu kararında “Kural olarak alacağın muacceliyetinin, bir ihbarın yapılmasına bağlı olduğu durumlarda, alacaklının hem asıl borçluya hem de borçtan kişisel olarak sorumlu olmayan ipotekli taşınmaz malikine, muacceliyet ihbarında bulunmadan icra takibi yapması mümkün değildir. (M.K. 802 md., TMK. 887 md.) Zira, Borçlar Kanunu’nun 117/2.maddesinde yer alan borcun ifa edileceği gün (vade tarihi) sözleşmede yer almamıştır. Bu durumda, borçlunun temerrüdünün ne zaman gerçekleştiğinin saptanmasında Borçlar Kanunu’nun 117/2. maddesinin (818 Sayılı BK’nın 101/1.maddesi); “muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla mütemerrit olur” hükmü dikkate alınmalıdır. İİK’nun 149. maddesinde; “İcra müdürü, ibraz edilen akit tablosunun kayıtsız şartsız bir para borcu ikrarını ihtiva ettiğini ve alacağın muaccel olduğunu anlarsa, borçluya ve taşınmaz üçüncü şahıs tarafından rehnedilmiş veya taşınmazın mülkiyeti üçüncü şahsa geçmiş ise ayrıca bunlara birer icra emri gönderir” hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda, alacaklının, borçluya takip öncesi ihbarda bulunması zorunluyken, ihbar olmaksızın, borçlu aleyhine..ilamlı takip başlatılması usul ve yasaya aykırı olup; şikayetin kabulü ile icra emrinin iptaline karar vermek gerekirken..”şeklinde ifade edilmiştir. Benzer yönde bir karar için bkz: Yargıtay 12. HD, E.2010/22870, K.2011/4139).

Cari Hesap Sözleşmesinden Doğan Hakların Dava Yoluyla Korunması ve Zamanaşımı

Cari hesapta kabul edilen bakiyeye, faiz alacaklarına, hesap hatalarına, yanlışlıkla tekraren hesaba katılmış kalemlere, cari hesap sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresinde görevli ve yetkili mahkemede dava açılarak itiraz edilmesi mümkündür.

Cari hesaba kaydedilmemesi gereken bir alacağın kaydedilmediği veya tam tersi kaydedilmesi gereken bir alacağın hesap dışı kaldığına dair iddialar 1 aylık sürede ileri sürülmelidir. Ancak bakiye kabul edilse bile bu iddiaları sunmak mümkündür. Fakat, bakiye bu durumun bilinmesine rağmen hiçbir itirazda bulunmaksızın kabul edilmişse bu durum cari hesap sözleşmesinin içeriğinin zımnen değiştirildiği anlamına gelir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Cari hesap sözleşmesinin hükümlerinin ve geçerlilik şartlarının bilinerek hareket edilmesi kişilere avantaj sağlamaktadır.  Sözleşmelerin imzalandığı aşamada ilgili konularda farkındalığa sahip olmak çıkabilecek uyuşmazlıkların önüne geçecektir. Yazımızın sizlere faydalı olması temennilerimizle yazı içerğimizde bulamadığınız, cari hesap sözleşmesinden doğan her türlü hukuki soru ve sorunlarınızda size destek olmaktan memnuniyet duyacağımızı hatırlatırız.

Saygılarımızla.

REFERANSLAR

 AYHAN, Rıza/ÖZDAMAR, Mehmet/ÇAĞLAR, Hayrettin, 2014, Ticari İşletme Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, s.344; TTK madde 89.

2 Doktrinde bazı yazarlar ve Yargıtay bankaların Genel Kredi ve Cari Hesap Sözleşmesi adı altında yaptıkları sözleşmeleri cari hesap sözleşmesi olarak kabul etmemektedir.

3 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E.2017/19-919, K.2019/886 sayılı kararı.

4 ARKAN, Sabih, 2005, Ticari İşletme Hukuku, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, s.347.

5 TTK madde 3.

6 TTK madde 89.

7 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı, E.2017/19-919, K.2019/886 sayılı kararı.8 ARKAN, a.g.e., s.348.

9 ARKAN, a.g.e., s.349.

10 TTK madde 93.

11TTK madde 91.

12 ARKAN, a.g.e., s.350.

13KAYAR, İsmail, 2013, Ticaret Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s. 245.

14 KAYAR, a.g.e., s. 245.

15 ARKAN, a.g.e., s.351.

16 TTK madde 91/1(e).

17TTK madde 3.

18TTK madde 19/2, 20.

19KAYAR, a.g.e., s.249; Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu E:2001/1, K:2003/1 sayılı ve 27.06.2003 tarihli kararı.

20KOÇSOY, Murat/DİNÇ, Serhan, “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ve Muhasebe Uygulamaları  Açısından Cari Hesap Kavramı”, Ankara Üniversites SBF Dergisi, cilt:73, No:2, yıl:2018, s.628.

21KOÇSOY/DİNÇ, a.g.e., s.628.

22TTK madde 8/2.

23AYHAN/ÖZDAMAR/ÇAĞLAR, a.g.e., s.352.

24AYHAN/ÖZDAMAR/ÇAĞLAR, a.g.e., s. 350. 

25Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı, E. 2008/12-72, K. 2008/36 sayılı 30.01.2008 tarihli.

26 KAYAR, a.g.e., s. 247.

27Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.2008/12-560, K. 2008/639 sayılı Kararı.

28Yargıtay 23. HD, E.2017/1941, K.2020/3087 nolu 19.10.2020 tarihli karar.

29 Yargıtay 19. HD, E.2018/3386, K.2020/1379 nolu ve 09.07.2020 tarihli karar.

30HMK madde 222/2.

31KURU, Baki, 2016, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, Legal Yayınevi, İstanbul s.383.

32AYHAN/ÖZDAMAR/ÇAĞLAR, a.g.e., s.339.

33KURU, a.g.e., s.384.

34 TTK madde 101.

35 ARKAN, a.g.e., s.354.

Leave a Reply