Mirasçıdan Mal Kaçırmak Amacıyla Yapılan Hileli İşlemler(Muris Muvazaası)

Mirasbırakan kişi ölmeden önce mirasçılarının bir kısmını mirasından mahrum bırakmak veya normal şartlarda almaları gereken miras paylarını azaltmak amacıyla birtakım işlemler yapabilmektedir. Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre mirasbırakanın ölmeden önce yaptığı ve “mirasçılardan mal kaçırma amacı taşıyan” bu tip işlemler muris muvazaası olarak kabul edilmektedir.

Ülkemizde özellikle kız çocuklarının mirastan daha az pay alması amacıyla bu türden hileli işlemlere başvurulduğuna ne yazık ki sıkça tanık olunmaktadır. Muris muvazaasında ölen kişi sağlığında mirasçılarından birine diğerlerinden daha fazla miras payı bırakmak istemekte, mirasçılar arasında ayrımcılık yapmaktadır. Mirasçısına sağlığında birtakım malvarlığı değerlerini devrederek, öldüğü zaman bu malvarlığı değerlerini kendi malvarlığından(terekeden) çıkmış gözükmesini sağlayarak mirasçılar arasındaki paylaşımdan kurtarmaktadır. Ancak bunu da diğer mirasçılardan gizli tutmak amacıyla görünürde bu malvarlığı değerlerini o kişiye satmış gibi göstermektedir. Yani satış sözleşmesini adeta bir kamuflaj olarak kullanmaktadır.

Mirasçılar muris muvazaasının  tespiti ve yapılan devirlerin muvazaa nedeniyle geçersiz sayılması için dava açabilmektedirler. Bu bültende, muris muvazaasının neyi ifade ettiğini, hangi durumlarda muris muvazaası nedeniyle taleplerde bulunulabileceğini ve açılan davalarda başarılı olunması için hangi olay ve olguların ispatının gerektiğini genel hatlarıyla açıklamaya çalıştık.

1.    Muris Muvazaası Nedir?

Muris muvazaasını açıklamadan önce genel olarak muvazaanın ne olduğundan bahsetmekte fayda vardır. Muvazaa, kişilerin aralarında yaptıkları bir anlaşmayla, başkalarını aldatmak amacıyla bir hukuki işlem yapmış gibi görüntü vermeleridir. Burada yapılan işlem sırf göz boyamak amacıyla yapılmakta, işlemi yapanlar bu işlemin kendileri bakımından bir sonuç doğrumasını da istememektedirler. Eğer taraflar arasında hiçbir sözleşme olmamasına rağmen sırf başkalarına bir sözleşme yapmış gibi görünmek için yapılan bir sözleşme varsa buna mutlak muvazaa denir. Mutlak muvazaa ile yapılan işlemler kesin hükümsüzdür. Yani başından itibaren hukuken hiçbir geçerliliği yoktur ve sonradan da geçerli hale getirilemezler.

Nispi muvazaalı işlemlerde ise, işlemi yapanlar yine sırf başkalarını kandırmak amacıyla aralarında danışıklı şekilde bir sözleşme yapmış süsü vererek, aslında yapmak istedikleri başka bir işlemi bu görünürdeki işlemin arkasına gizlemektedirler. Dışarıdan bakıldığında sadece paravan olarak kullanılan bu sözleşme görülmekteyken, tarafların asıl niyetlerine uygun başka bir sözleşme olmasına rağmen bu sözleşme göz önünde değildir.

Muris muvazaası genelde karşımıza nispi muvazaa şeklinde çıkmaktadır. Ölen kişi örneğin, çocuklarından birine veya eşine diğer mirasçılarından daha fazla miras bırakmak istediği için sağlığında ona birtakım malvarlığı değerleri bağışlamakta, ancak bu malları ona satmış gibi göstermektedir. Ortada gerçekten bir satış sözleşmesi ve bir bağışlama sözleşmesi olmak üzere iki ayrı sözleşme vardır. ancak bunlardan görünüşte yapılan satış sözleşmesi, tıpkı mutlak muvzaada olduğu gibi  tarafların asıl niyetlerine uygun olmadığından burada da kesin hükümsüzdür,

geçersizdir. Tarafların geçerli olmasını istedikleri bağışlama sözleşmesinin ise Kanun’da aranan şekil şartlarına uygun şekilde yapılması halinde geçerli olduğu kabul edilir. Ancak gerekli geçerlilik şartlarını taşımıyorsa gizli sözleşme de geçersiz olacaktır.

Örneğin, ölen kişi sağlığında gerçekten taşınmaz bir malını oğluna devretmek istemektedir. Ancak diğer çocuklarını miras hakkından yoksun bırakmak için asıl niyetini gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede oğluna satmış veya onunla ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmış gibi göstererek devretmektedir. Bu işlem nispi muvazaa türünün miras hukukundaki karşılığıdır.

2.    Yargıtay Kararlarında Muris Muvazaası

Muris muvazaası konusu daha çok Yargıtay kararlarıyla şekillenmiştir. İspatı biraz karmaşık olan bu konuda mahkemeler pek çok farklı durumu araştırarak karar vermek durumundadır.

Muris muvazaası ile ilgili ilk Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı karardır. Bu kararda Yargıtay mirasçıların bu türden işlemlerin geçersizliğini ileri sürerek dava açabileceklerini şöyle ifade etmiştir;“bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklı (muvazaalı) olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilirler.”

Yargıtay mirasbırakanın işleminin muris muvazaası olarak nitelendirilebilmesi için asıl ve gerçek niyetin araştırılması gerektiğini belirtmektedir. Muris muvazaasından bahsedilebilmesi için mutlaka mirasçılardan mal kaçırma amacının tespit edilmesini gerekli görmektedir.

“Muris muvazaası hukuksal nedeninin yasal dayanağını oluşturan 6098 sayılı TBK’nun 19. maddesi ve 01.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının ancak murisin diğer mirasçılarından mal kaçırmayı amaçladığında uygulanabileceği açıktır.

Mahkemelerin bu konuda araştırma yaparken neleri göz önünde bulundurması gerektiği yine Yargıtay tarafından şöyle sıralanmıştır;

  • devralan tarafın alım gücü olup olmadığı,
  • malın tapuda gösterilen satış bedeli ile gerçek değeri arasındaki fark,
  • mirasbırakanın devir için haklı bir nedeni olup olmadığı,
  • kazandırmanın denkleştirme amacı taşıyıp taşımadığı
  • taraflarla mirasbırakan arasındaki ilişkiler,
  • ülkenin gelenek ve görenekleri,
  • toplumsal eğilimler,
  • yörenin gelenek ve görenekleri,
  • olayların olağan akışı.

3.    Muris Muvazasının İspatı

Muris muvazaası davasından sonuç alınabilmesi  için tapuda ölen kişi adına kayıtlı bir taşınmaz üzerinde muvazaalı işlem yapılmış olmalıdır. Çünkü bağış sözleşmesi taşınmazlar için yapıldığında yazılı şekil şartına tabidir ve gizli işlem olarak geçerliliği bu şekilde yapılmasına bağlıdır. Eğer ortada şekil kuralına uygun bir taşınmaz bağışlama sözleşmesi yoksa, diğer mirasçılar taşınmaz devrinin geçersizliğini öne sürerek dava açabileceklerdir. Bağışlanan şey bir taşınır malsa, muvazaalı da olsa taşınırların bağışlanması bir şekil şartına tabi olmadığından işlem geçerli kabul edilecek ve diğer mirasçıların herhangi bir iddiada bulunması mümkün olmayacktır. Aynı şekilde tapusuz taşınmazla için de muris muvzaası nedeniyle dava açılması mümkün değildir.

Açılan davada bir önceki başlıkta ifade edilen devralan tarafın alım gücü olmadığını ispat etmek ya da taşınmazın gerçek değerinden çok daha düşük bir bedelle taşınmazı satması muvazaanın ipatında oldukça önemlidir. Miras bırakanın maddi olarak ihtiyacı olmamasına rağmen satış yaptığının ispat edilmesi de davanın sonucu bakımından faydali olabilir.

Ayrıca mirasbırakanın bu kazandırmayı yapmakta haklı bir nedeni olup olmadığı da mahkeme tarafından araştırılacaktır. Örneğin; mirasbırakan halis niyetle kendisinin bakımını üstlenen kişiye karşı duyduğu minnet duygusu sebebiyle bu türden bir devir yapmışsa ortada muris muvazaasından bahsedilecek bir durum yoktur.  Yine mirasbırakanın çocuğu olmayan ikinci eşi koruma amacıyla yaptığı devirler de muris muvazaası olarak nitelendirilemez.

“Miras bırakan sağlığında mallarını mirasçıları arasında, makul ölçüler içerisinde, dengeli bir biçimde paylaştırmışsa, artık mirasçıdan mal kaçırmak, onları aldatmak kastı ve iradesi bulunmadığından, muris muvazaasından söz etmek mümkün olmaz.


Bu gibi temliklerde miras bırakanın amacı mirasçıdan mal kaçırmak değil, mallarını sağlığında mirasçılar arasında pay etmektir. Uygulamada “denkleştirme” olarak da tanımlanan bu paylaştırmanın kabulü için, miras bırakanın tüm mirasçılar arasında paylaştırma yapması, paylaştırmada tam bir eşitlik olmasa dahi makul ve hoşgörü ile karşılanabilecek bir denge kurması gerekir.

Miras bırakan sadece mirasçılardan birine veya birkaçına pay vermişse veya paylaştırmada makul ve hoşgörü sınırlarını aşan bir dengesizlik bulunuyorsa, paylaştırma değil mirasçıdan mal kaçırma amacı üstün tutulmuş sayılacağından, aldatmak unsuru teşekkül edecektir. Bu takdirde de pay almayan veya az pay verilen mirasçı veya mirasçıların dava açmak hakları doğacaktır

Denkleştirmenin var olup olmadığının, başka bir ifadeyle miras bırakanının mirasçıları arasında paylaştırma kastının bulunup bulunmadığının anlaşılabilmesi için, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, taraf tanıklarının dinlenmesi, tarafların tüm delillerinin toplanması, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak her bir mirasçıya verilen mal ve değerlerin birbirleri ile kıyaslanması gerekir..

Muvazaanın ispatı, muvazaanın tarafı olmayan kişiler için oldukça güç olduğundan hukukumuzda her türlü delille ispat edilebilir. Mutlaka yazılı bir delil sunulmasına ihtiyaç yoktur.

4.    Muris Muvazaası Nedeniyle Açılabilecek Davalar

Muris muvazaası yoluyla kendilerinden mal kaçırılan, miras haklarına tecavüz edilen mirasçılar, mirasçılık sıfatlarına bağlı olarak çeşitli davalar açabilirler.

4.1.        Tapu İptali Ve Tescil Davası

Mirasbırakan muris muvazaası yoluyla taşınmaz devri gerçekleştirmişse, diğer mirasçılar muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil davası açabilirler. Bu davayı saklı paylı olsun veya olmasın tüm mirasçılar açabilir. Muris muvazaası olgusu bu davada ispat edilerek tapudaki tescil dayanağını kaybedeceğinden yolsuz tescil haline gelir ve devir işlemi geçersiz kabul edilerek taşınmaz mirasbırakanın malvarlığına(terekesine) geri döner. Böylece mirasçılar arasında bu taşınmaz yeniden paylaşım konusu olur ve dava sonucundan tüm mirasçılar yararlanır.

4.2.        Tenkis Davası

Mirasbırakanın eşi, çocukları, anne ve babasının mirasçılığı saklı paylı mirasçılık olarak adlandırılır. Bu mirasçıların kanunen mutlaka almaları gereken dokunulmaz miras payları bulunmaktadır. Ancak bu kişilerin de saklı paylı mirasçı olmaları, mirasta zümre sistemine göre mirasa hak kazanmalarına bağlıdır. Örneğin mirasbırakanın çocukları ve eşi hayattayken anne ve babası mirastan pay alamaz ve dolayısıyla saklı paylı kabul edilmezler. Saklı paylı mirasçının mirasa hak kazanması halinde, alması gereken saklı payına muris muvazaası yapılarak tecavüz edilmişse, mirasçı tenkis davası olarak bilinen bir davayı açabilir. Tenkis davasını sadece Kanun’da belirlenen saklı paylı mirasçılar ve saklı paylarını kurtarmak amacıyla açabilirler. Tenkis davası sadece açan kişi için sonuç doğurur, diğer mirasçıları etkilemez. Açılan davada saklı miras payıyla sınırlı talepte bulunulur. Davanın açılabilmesi için mirasbırakanın saklı paylarını sağlığında yaptığı devirlerle ihlal etmiş olması şarttır. Dava sonucunda ihlal edilen kısım mirasçıya özgülenir.

4.3.        Terditli Dava

Bir mirasçı eğer saklı paylı mirasçılardansa bu taleplerini aynı dava dilekçesinde terditli olarak ileri sürebilir. Doktrinde bu konuda farklı görüşler mevcut olsa da asıl talebin tapu iptali ve tescil davası, bu mümkün değilse tenkis talebi şeklinde ileri sürmesi daha makuldür. Zira, tenkis davasında mirasçının alabileceği sadece saklı payla sınırlıyken tapunun tamamen mirasbırakana geri dönmesi halinde alınabilecek değer daha fazla olabilir.

SONUÇ

Ölen kişinin sağlığında mirasını paylaştırma amacı güden işlemler yapması mümkün olduğu gibi, serbestçe malları üzerinde işlemler yapmasına da esasen bir engel yoktur. Fakat mirasbırakan kişi bu işlemleri sağlığında bazı mirasçılarının mirastan pay almasını engellemek amacıyla yapıyorsa hukuk düzeni bu türden hileli davranışları korumaz. Muris muvazaası olarak nitelendirilen bu durum sık sık karşılaştığımız toplumsal boyutu da olan bir sorundur. Miras hakları zedelenen mirasçıların dava açarak bu konuda haklarını koruması mümkündür. Solmaz Hukuk ve Danışmanlık ekibinin tapu iptali vetescil davaları da dahil olmak üzere miras hukuku alanında yürüttüğü ve başarıyla sonuçlandırdığı pek çok hukuk davası bulunmaktadır. Hukuki soru ve sorunlarınız için uzman ekibimizle iletişime geçebilirsiniz.

Saygılarımızla.

REFERANSLAR

ÖZTAN, Bilge, Miras Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara, 2014.

DURAL, Mustafa/ÖZ, Turgut, Türk Özel Hukuku Cilt:IV Miras Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2012.

HATİPOĞLU, Zeynep Uyar, “Yargıtay İçtihatlarına Göre Muris Muavazaasında Miras Bırakanın Asıl İradesinin Tayini”, DÜHFD, Cilt: 22, Sayı: 36, Yıl: 2017, s. 109-135. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/322780

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,  2020/625 E.,  2021/158 K.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2020/1465 E.,  2021/1286 K., 08.03.2021.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2019/4755 E., 2020/80 K.

Türk Borçlar Kanunu

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2020/1465 E.,  2021/1286 K., 08.03.2021.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2019/4755 E., 2020/80 K.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,  2020/625 E.,  2021/158 K.